güneşim, bugün
bugün bahar.
deliliğimi yağdım dün gece sabaha kadar...
gidemediğim parktaki yapraklar kadar
yalnızdı sonbahar
kırk ayak gittim bir kuyu
kuyunun dibi karanlık ve kuytu
ıssızlığı bölüştük yedik
konukseverler derneğine söverek
kırkayakla bi gece vakti.
yarayı kaç kere kanatmalı?
çeyiz sandıklarında
kaç yıl saklamalı?
kaç kere koparmalı kabuğunu
kırkayak?
çatıda biriken sular
birlik olup
bir oluktan aşağıya inerler
inerler...
sadece inerler!
ne kolaydır inmek!
iş ki yağmurda...
daha çok yağsın yağmur kırkayak
hadi ağla...
bir liman ki;
kaçabilen sığınır
kanlı sularında ancak
sancılar ve dualar sayılır
bu fırtına dinmeyecek biliyorum
limanlar aşınır mı sahi yanaşmakla kırkayak?
her yerim ayna
içim dışım kırık
kendime bakıyorum içerden ve dışardan
ne görüyorum benden başka?
bu bir şarkı değil ki çalınsın
bir kasaba sinemasında
film arasında
küçüklüğümdeki gibi
"senden başka,
senden başka"
denizin ağrılarını
neden biz çekeriz sadece?
ellere düğün dernek
bize niye dikenli döşek?
bu ağrılarla mı olgunlaşacak
bu sancılarla mı doğacak kırkayak
bu çileli bebek?
deliyim ne var yüksünecek?
bildiğim kelimeleri kaybettim sadece
sende kaç kelime var kırkayak
kendi sözlüğünü yapmaya
gel yardım et!
ipi kopmuş tesbih tanelerini
yeniden dizelim
uyaklarını ve imamelerini çıkararak.
bilmiyorum ne zamandır ölüydüm
kaç ışıkyılıdır ölüydüm ve deliydim
delirmezdim kolay kolay
yaramı kaşımadıkça...
ama güneşim yine
kırk ayağını feda edip
merhem diye sürdüğümden bu yana...