Küçüktüm...
küçüktüm
babamın kocaman elleri vardı
iki elimi birden tutar
ısıtırdı
kış soğuklarında.
eskiyen pantolonunu kestiler
bana iki tane pantolon oldu
annem, ‘’kalanını yama yaparız’’ dedi
sakladı.
bilya oynuyorduk sokakta
o kadar çok dalmışız ki oyuna
ebe oldum
çöktüm
sol dizimin üstüne
vurmaya çalıştım diğer bilyaları
yırtılmış pantolonum bu arada
‘’olsun’’ dedi annem
çıkardığı parçaları
yama yaptı
babamdan miras pantolonuma.
çokta seviyordum
ama bilmiyordum
çok sevdiğim babam mı?
yoksa miras kalan pantolon mu?
küçüktüm
yolunu gözlerdim
akşamları babamın
getirirdi çarşı ekmeği
bir parça bölmeye kalkardım
elime vururdu annem
‘’misafir gelecek’’ derdi
küçüktüm
büyüdüm, biraz
iş buldum çalıştım
ilk kazancımı
götürdüm anneme
hiç unutmuyorum
biri on, diğeri beş kuruş
madeni para
koydum annemin avcuna
işte o zaman fark ettim
annemin elindeki nasırı
işte o zaman anladım
annemin bizi büyütmek için
çektiği çileyi
babamın bir ekmek alabilmek için
ne meşakkatlere
göğüs gerdiğini.
20.09.2004 / yozgat