ve sessizce kanatlandılar gizlediler değerli taşları
ilk patikanın en başında bir sarı laleydi susamış
çocuktum şafaktı otlarım
hangi cehennemde duydun ilahileri bir yuvarlak bile olmayan dünya
doğar her böcekten bir göz her damlanın içinde gizli bir sanrı
buz bayraklarının kırılması yıkılması babil’in
daha bir çok geceden çıkagelmesi insansız atların
nal sesleri toz duman sesleri kaosun gülümsemesi
burçlarda ve yıldızlarda ve onlarla çarpışması buzların ve ayın
ırmakların dibinde denizlerin dibinde karışması rüzgarın
denizin en derinin de kurulan çadır sesi yükselen bebek çığlığı
satılık mutlulukların sabahı uykuyla uyanma arası bir yerde
yapay azınlık paha biçilmez bedenler
sürüklenip giden gölgeler gibi ucuz bir yaşam biçimi
tek hücreli okumalar ve yenilgi tüm denizlerin dibinde
çadırlar ve bebek çığlıkları tekrarlanan dalgaların dilinde
ki o dalgalar içini dökmek bir koro bir filarmoni bir fırsat belki
sonsuza dek kayıtsız zenginliklerin fışkırdığı yakut havuzlar
son fırsatı insanlığın ve ölümün her yerdeliği her yerdeliği giyotinin
yanlarından upuzun geçip giden kalabalığa rağmen kavramın birlikteliği
en acımasız zevklerin görkemi binlerce metnin içinden damıtılıp
o rüya resimleri kokuları sesleri dokunulamayan
dokunulduğunda uzaklaşan ve olmayana karşı
bekliyor denizlerin dibinde çadırlar ve bebek sesleri
zamanı dokudukça edinilen mükemmellik ve suskunluğun anlatısı
yıldızlara ulaştığındaki sessizlik satılmadı henüz
kaygısız ışıkların dansındaki aşıklar
tüm renklerin içinde parlamaya devam ediyorlar
o kesilmiş ağaçların arkası o çıplaklık kahretse de
ve hala efsaneler ve hala sihirli gökler
birde onun gözleri her zerreden binlerce bakan
görülmemiş bir buse gibi görkemli
dans eden sürükleyen yanına çağıran bir ezgi gibi
kaygısızca akar çadırların yanından zaman
çok kaygısızca süslenir toprak çiçeklerin gölgesinde ve atların
ve düştü ve düşecek bir garip sürgün
kapıların arkasından kapandığı kayıkların o inanılmaz yalnızlığı
çocukluk durakları önünden bir çok kesit
birçok yüzler küçük bir kızın eylül gözleri üzüm gözleri
bazen yükseldim sandığın anda gökyüzünün çöktüğünü
durağanlığını ve her şeyin bir iç havuzda toplandığını
ağır sancılı bir yürekle hissedersin canının yandığını
ve sessizce kanatlandılar gizlediler değerli taşları
ve denizlerin en derininde çadırlar bebek çığlıkları
hiçbir ağlama bu kadar yakıcı olamazdı