Yaşamın en engebeli kıyısında
Kök salmışlığımız, kendimize
Olan inanancımızdandı.
O köklerde dulduk dostça sevişmeyi,
O köklerde var oldu, bedenimizin insan tarafı.
Kimi zaman bize can veren
Toprakla savaşmamız, aslında kendi iç savaşımızdı.
Ve bu savaşta galip çıkan kimdi?
Peşimizden sürüklediğimiz
Çelişkili gölgelerde saklı değil miydi cevabı?
Şimdi o gölgeler peyaz bir perdenin ardında
Karagöz ve Hacivat misali tatlı tatlı atışırken,
Uzaklaştık içimizdeki çocuktan,
Var oluş sebebimizden, kendimizden..
Çelişkili gölgeler kan revan içindeyken;
Elimizde tuttuğumuz zafer bayraklarında
Hangi egomuza yenik düştük?
Dünya kocaman ve bizler bu kocamanlıkta
Duvarda asılı boş bir çerçeve..
O çerçevenin içini doldurmak bir yana;
Kendi öz varlığımızla savaşırken,
Ömrümüzden akıp giden gençliğimizdi.
Dünya dönüyor ve döndükçe
Yeniliyor kendi ruh halini.
Kimi zaman korsan düşüncelerle
Er meydanında savaşırken, kimi zaman da
Meridyenler arası geçiş yapıp kutuplara ulaşması
Zafer değil de dünyanın kendi iç yanılgısıydı.
Ben hala anlamış değilim,
Kutuplar arası sancılı ilişkileri!
Gariplik üstüne! Bir de garipseme!
Her bir kutup kendi öz varlığını
Yaratırken ve yaşarken, bu ikili
Denklem de nereden çıkmıştı?
Bir gurup, güneyin sıcaklığıyla kendi
İçlerinde kök salamazken,
Bir gurup da, buzulun o sert zemininde
Kardelen olup künyesiyle yeşerdiği vakit,
Gözlerimizden akan sıcacık damlalar,
O buzulu çoktan eritmeye başlamıştı bile.
Güney kutbunun sıcaklığıyla
Kuzey kutbunun buzul gövdesini
Eritmek ne kadar zorsa, meridyenler
Arası yollarda hicri takvime ulaşmak da
O kadar zordu insanoğlu için.
Belki de o meridyenler arası yollara
Yitirdik çocuk gülüşlerimizi,
Belki de o meridyenler arası yollarda
Yaşlandı olgun düşüncelerimiz..
Bir bakıma insanoğlu olarak şanslıydık
Bu gezegende.
Kendimizi tekrarlama ve yenileme
Gücüne sahipken, bu demli fikirler
Hangi topraklarda bozguna uğramıştı?
Gülerken gözlerimizden akan yaşlar,
Belki de bizim farkındalığımızdandı!
Siz ne dersiniz?