uçsuz-bucaksız yeşil bir yayladayım
kentlerden kopup geldiğim yalnızlığımda
gene yalnızımdır ya
yeşiller eşlik eder bu sefer
yanık yanık gelir kulağıma
gönül duygulu üflediğim
boynu bükük
kara duvar sevdalı kız NEY' im
dökülür mavi boncuk dilek göz yaşlarım
ellerim yalnızlık ayazının kestiği
yarıklarla
dans eder kara deliklerin üstünde
rüzgar eser geçer gider yaşamım
tohumlar taşır oradan oraya
yarısı çiğnenir ya
olsun
diğer yarısı yenir-dikilir bilirim
kent ortası dere kenarı bir evim var
ayağımı basmadığım
daha yeni
mavi odalar olsun
bahçemde asma dalı her yeri sarmalasın
balkonlarında daha olmamış gündüz güzelleri
bir de akşam sefaları
daha gün batımını bulamamış
gül-bülbül gönlümde birbirini kovalar
hayalleri var neşeli sabah kahvaltılarında
öpücükler ardı çalışmaya koşmaları kuşların
yılan deri değiştirdi
yeni giysi daha bir çaka
olamaz burası yayla!
haykırıyor yayladan kentin göbeğine
Ney’ im
içimde içten üfleyerek yanıyor
yarım
İç Anadolu benim
çarıklı çoğu düşüncelerim
ne yayla ne kent kabul ediyor
an geliyor ikisi de az geliyor
Liszt türküler çalıyor kulaklarımda
uçsuz-bucaksız yeşil bir yayladayım
kentlerden kopup geldiğim yalnızlığımda
çelik duvarlı insan kokulu kentlerdeyim
yaylalardan söküp geldiğim an
toprak ki
verimli zaman
eve dönerken
en son yağmur sonrası tüter gider
içimden YaylaKent
2 Haziran 2003
Resim; Nuri Can