Bugün Bile Henüz Bugün...

Sözlerim... Bütün insanların geçiş durumlarına bağlı. Sözlerimi büyütebilirim de; "bütün insanlığın geçimine bağlı" gibi... Bir bir yaşıyoruz... Birilerini seviyor, birilerine inanıyoruz, bir şeye inat ediyor, bir yerde kirleniyoruz... "Yok" deyip kalkıyor, zira "evet" diyene gülümsüyoruz, yolda yürürken olanları aklımız almıyor ama hesap verirken "dünya kuş çeşitleri"ni bile sayabiliyoruz. Çocukları korumak isterken, büyükleri üstümüze düşmekle itham ediyoruz. Kitap okumayıp köşe okuyunca ancak gişelerden geçiyoruz. Sokağa çıkınca "hava, dükkanlar, güneş, ah canım simitçim bugün ne de sıcak" diyor fakat eve girer girmez her şeyi dışarıda bırakıp "şu ayakkabıların haline bak, tabi o sokağın daha yapılacağı yok" deyip surat asarak sofraya oturuyoruz. "Kasaba dolusu insan gibiyim mübarek" şeklinde yaşıyor ama henüz içimizden eleştirilere geleni tanımıyoruz. Tartıyoruz ama hep bir eksik söylüyoruz. Gidiyoruz ama götürmüyoruz. Kalıyoruz ama dinlemiyoruz. Bilmiyor ama ezberliyoruz. Geçmişi daha da ilerlemek için değil; yerimiz için, çıkarımız için kolluyoruz! "Görünüşe göre" duruyor, "ama niye canım" diyerek, göreceli olanı kenara iteliyoruz. Bir adım; Ya şüpheyle yaklaşıyoruz ya da fıstık atar gibi... "Nasıl olsa içindeki ben değilim" diye... Oysa burası bilmediğimiz bir yer değil. Bir devirdir dünya! Ve zaten-vaat edilmeyen "o" bahçeleri de vejetaryen! Bi' dünya kıpırdamıyor ama! "Nasıl olsa içindeki benim" diye mi? M.G.T.

yazı resimYZ

"Merhabalar" içinde sade ve fakat davetsiz bir endişe taşıyabilir.

Bugün, güncel yazıya ve size geri dönüşünü buradan tartacak olabilir.

Tartıyorsa şöyle denilebilir; daha önceden arkadaş-kitaplarından birini okuduysanız ki bu da 3 yayınlanmamış denemeden zaten nüshaları ve verilenleri ile kayıplara karışmış 2 adet "kitap olaydı"lar hariç, tanıyorsunuz demektir. Öncel "arkadaş"ın bir yayınevi olmadığını bilerek :)

Ya da
"Merhabalar" kahvesiz ve Mart'a kadar pencerededir...

Ve penceresinde başlar mırıldanmaya... Onlar bakarken...
"ah ah...! Bak... Bak bak görüyor musun, güzelim kız gitti, tüh tüh gencecikmiş. Kim bilir ne derdi vardı...?"

Oysa kendi kendime konuşuyorsam;
hiç olmadığım kadar bahara ve tonlarına hazırım demektir. Sizinle ikizkenar başlangıçları olabiliriz. Ne demek olduğunu bulabiliriz. İki titreşim birbirini yok edebilir, ama olay, kendinde girişimseldir. Misal, yukarıdakilerin benim için 5 hamlelik bir girişim olduğunu düşünürsek, ben de o, "henüz değil"ler grubunda sola çekenim. Tamlamada, kelimeleri sol başa götüren; tamlananın üzerine su içmiş :) tamlayana dek zahmetsiz. Bir dizi kelime-krizaliti...

Yazı-ölçer için ışık haydutları var sanki, ışığı çalacak olan "fütur" olunca. Ama harekete duyarlı "Siz" kadar direk var önümde. O kadar direkten döneceğim yani... Bununla da bitmeyecek. Yola puslu kaçanlarınız, miatlarınız, maskeleriniz de var. Tutkularınız, hava yastıklarınız var. İçinde kütür kütür elmanız, sulu; ağacını hepten suya atmak isteğiniz ile var. İnsan-tipi topluluğu, korumasa da DNA-şemsiyeleriniz var. İstediğiniz dile ve bedene senkronize, benim de buraya tutunan metodist bir "tanem" var.

Aşinalığınızı burada gülümsetecek, kendini-birşey-sanmayan kelimeler olacak. Dil-takıları çekecek sizi! En uzaktan da dil-atakları... Çünkü ekran-kelimelerden kalktık. Bitti. Altını kıstık onun. Artık kendileri mutfakta; bir eleştiriyi bekliyor, hem de nasıl! bir görseniz, en çikolatalı haliyle uzanmış...!

"Dönmüyor muyuz...? Demlenenin buruklaşmaması için!"... Eveeet, yazılar soracak bunu. Mutfaktan çıkın, da diyebilirdi size. Ben sizi mutfakta sevdim be! İçinde belirtili börek taşıyacak... Daha ne olsun? Özne kaç sene okundu da ne oldu????

'07
Muna Genç T.

Başa Dön