Sessizce yürüyordu Sakaryada. Ah barlar sokağında... Yazın alkol kokardı. Sanki az ileride
deniz vardı. Ankara'nın tam ortasında deniz... Dalgaların sesi kulaklarında, uzaklara
bakardı. Yüksek Kızılay binasının ardında güneş batardı. Parlak tabelalar sağa sola
serpilir yıldızların yerine yanıp sönelerdi geceleri. Karanlık, kışın çok yakışırdı
sana. Soğuk olurdun. Bir ayaz eserdi. Bozkırın sessizliğinden çıkardı bütün gürültüler sanki... İçimde birşeyler
titrer, koşup gitmek isterdim. Donsun isterdim yanaklarım esintiden, ellerim kızarsın
burnum, kulaklarım...
Burnumda tüten alkol kokusu. Kapısı aralık barların gürültüsü. Öğrenciler dersanelerde, öylesine gelip giden. Geçip gidiyor çocuklardan büyük, gençlerden küçük kadınlar. Kolej etekli küçük
yosmalar. Siyah ceketli kabadayılar, bitme tahta sıralardan. Sakarya.. Eli kitaplı çocuklar.
Bunalanlar... Sürekli koşturup ancak burda duranlar.
Nerde benim rüzgarım soğuk bulutlarım. Kurşuni, ağır arasından ışık sızan. Tepelerin
ardında yok olsam. Büyülü yağmurda ıslanırken gülümsesem akan rimelimin ardından. Sıcak
sarı otlar donsa sabaha doğru. Buz tutsa yürekler. Canlılık dursa bir an için. Tekrar
güneş açsa ve erise yüreğimde aşklar. Temizlense saçlarım toz toprak akıp gitse
sihirli damlacıklarda.
Ankarada kış var şimdi. Hava soğuk ve karanlık geldi Kızılay binasının ardından. Ellerim
kızardı; bunum ve kulaklarım. Ben barlar sokağındayım. Tek ben farkındayım aslında varlığım
yok, sonsuzdayım.
Bu Yazının Başlığı Sır
Tarihini hatırlamıyorum. Bir kaç güz öncesine ait ama belli mevsiminden....