Bu Sonbahar Yazmadı Sana...

…bu sonbahar yazamadı sana. Şifreyi çözemedi… Kış geldi… Sonunda olacağı buydu işte.. Tek satırla özetledi: \- Bütün beyazların suçlusu sensin!.. Şerefine!..

yazı resim

Yalnız adam. Yalnız kalmayı beceremedin.. Oysa.. Bu sonbahar senin yalnızlığına kadeh kaldıracaktı kalemler. Küstüler… O da küstü.. Ve bu sonbahar yazamadı sana.. Nereden başlayacağını bilemedi. Bir cam fanusun içinde yanan ateş gibi usulca yandı, yandı.. Söndü.. Oysa geçen sonbahar neonların her tonuydu. O da bir şey anlayamadı senin gibi. Ya da anlamaz göründü, gitti…

Düşünce yollu şu arkadaşlığı da olmasa, hepten liderdi. Ama emretti düşünceleri: Şifreyi çözmeliydi. Sana değildi bütün kaygıları. Bir gece kısık kısık uluyan aç köpek seslerini duyunca, karanlığı da gördü. Küçükken korkardı, karanlıktan ve sarhoşlardan.. Artık büyüdüm dedi. Tablaya on üçüncü sigarayı da basınca, kapıya uzandı eli. Şifre neydi? Elindeki ünlemlere baktı korkunçtu. Karanlık yıldırmadı.. Ayaklarına bıraktı kendini. Gerçeklere gitmeyi umut ediyordu..

“..yalnız ve yalnız herkesin derdi, kaygısı.. bir gürültü.. boşluk.. kayboluş, bulanık kimlik arayışları içinde koştukça koştukça gerileyen gerçekler, gerçekler, mutlaka gerçekler, anlamlandıramadığım sen, sen'ler, herkes, bilincin cahilliği.. darmadağın ettiğim gazete sayfaları, kitaplardaki binlerce düşünce dizinleri, ve’ler, veya’lar, neden’ler, niçin’ler karmaşası, maviler, kırmızılar, ama mutlaka sarılar, sarılar.. düşler, anılar.. güçlüler, zayıflar ve yaralılar.. siyah-beyaz fotoğraflar, mektuplar, şiirler, şarkılar, öyküler, eskiler, yeniler, ve hiç eskimeyenler.. sevilenler, sevilmeyenler… özlenenler, hep özlenenler.. hiç oynanmamış oyuncak bebekler, gıcır gıcır biriktirilen bilyeler… sınav soruları, sorular.. sorular.. ilaçlar.. hayatın şıkları.. sokak lambaları… gece ve yıldızlar.. gece kadar kara yalnızlıklar.. yorgunluklar.. ve hep uykular.. derin uykular… -yolun yarısında, derin bir nefes alıp durup düşünenler, yolun kıyısına oturup bekleyenler, yola koşarak devam edenler, yolunu değiştirenler.. derin uykularda yeniden emeklediğini görenler… düşlerinin bahçelerinde gezenler.. ve artık hiç uyanmak.. ve yürümek istemeyenler..-”

-Bana sarhoşlar gerçekleri söyler dediler, gerçek nedir?
-Yol-un çok uzun…

Yine sancılı yollar, yolculuklar çıkmıştı önüne…

Tahammülünün sınırları içinde değildi deliliğin düşünüşü.. Bakışları yaşlandı, yaşamı yaşlandı.. Ve anlatmak istediklerini,

“..anlatamıyorum, olmuyor.. Sonbahar Haritası'yla çıktığım bu yolda ne senin sen, ne de benim ben olabileceğimi hiç düşünmediğimi düşündüm ve başımı gökyüzüne kaldırdığımda kuşların görünmediğini –geçen sonbahar saklambaç oynuyorlardı; bir varlardı, bir yoklar, bir varlardı, bir yoklar..-, çocukların parkta top oynadıklarını -salıncak mevsimi değildi onlar için, yine güzeldiler-, ve hiç yokmuşçasına bir sen’in geçtiği bu yolların tek varislerinin sararmış kuru yapraklar olduğunu, geride sadece onlar kaldığında anladım.. Senin de anlamanı istediğimi sanma.. İstedim.. Sonralar-ın sonrası-nda, kayıp sözcükleri, kayıp cümleleri olan eski, çok eski bir yazının hangi satırlarında saklı olduğunu, hangi mevsimde kaybolduğunu hatırladığımda çözdüm.. ve şifreyi unuttum.. -hayır ağlamayacaksın, unutma sonbaharda yağmurlar soğuk yağar..-

..giderek üşüyordu ellerim.. eve mi gitmeliydim, yoksa fakülteye mi dönmeliydim; sahi günlerdir, aylardır, yıllardır "yok" yazılıyordum, belki de giderek kayboluyordum.. böyle olsa her şey daha kolay olacaktı, oysa işte ben bütün yokluğumdan ve kayboluşlarımdan çıkardığım -başka bir- mevcut (vücut) bir'le buradaydım, yine bu küçük parkta.. bankta oturuyordum, yalnızdım, yağmur çiseliyordu, ve ben.. sonbaharın bitmesini bekliyordum.. Son yaprak elimdeki Sonbahar Haritası'nın üzerine düştü… Tam istediğim yere: maviliklere… Aldım onu, önce biraz sevip okşadım –yüreğimde ince bir sızı, acı mıydı yoksa?..- sonra defterimin beyaz sayfaları arasına özenle yerleştirdim.. Sonbaharı böyle uğurladım.. Haritayı banka bıraktım, kalktım, nereye gideceğimi bilemeden yürüdüm.. yürüdüm.. yürüdüm…-biraz.. ü..şü-düm...”

…bu sonbahar yazamadı sana. Şifreyi çözemedi… Kış geldi… Sonunda olacağı buydu işte.. Tek satırla özetledi:
- Bütün beyazların suçlusu sensin!.. Şerefine!..

22.11.1993

(Fotoğraftaki eser, Belçikalı heykeltıraş Geo Verbanck’a aittir. Belçika'nın Gent şehrindeki bir sergi ziyaretinde sanatçının eserlerinden oluşan bir koleksiyonun fotoğrafları tarafımıza hediye edilmiştir.)
] ] ]

Başa Dön