Adımlarını sıklaştırdıkça, kaçabileceğini zanneder benliğinden.
Zavallı, pasaklı ve çaresiz. Küçük bir tarla faresi gibi,
bir tutam umuda muhtaç. Hisseder yapaylığı hep. Boyu sersemlik, kilosu hüzün kadar.
Cinsiyetsiz bir çöl gibi yüzü.
Naftalinli akşamlar, sarılır örtüsüne sıkı sıkı. Zamansız yağmurlar gibi örtüsü. Cilveli bir aşığın irisi, bakar zamansız gözlerine şefkatli.
Şefkat denilen, duvardaki şırfıntının çivisi. Dudaktır duvar, paslı bir çivi örter ayıbı. Ayıp dediği, naif, yetim bir gönül yarası. Duyulur entrikanın sesi, akar bedene hoyratça. Karga olur hatıralar, deşer yarayı şarapla. Şarap batışıdır günün, Gün gecenin namuslu hali.
“Zaman” zamansızdır, sızar toprağa şefkatle. Unutulur mavi yüzlü kader, buluşunca esmer yüzlü şeytanla.