Bir tat bir dokunuş bir rüya bir bekleyiş...
" Bir dokun bin ah işit" bilinen bir atasözü. Halinden memnun olmayan kişiler için genellikle kullanılır.Oysa dokunmak, dokunuşlar ne kadar özeldir?
Dokunmak aklıma düştüğünde ellerim bilgisayarın klavyesinden uzaklaşmıştı.Az önce ona dokunuyor, beynimden geçenleri, ruhumdaki serzenişleri kelimeler aracılığı ile tuşlara dokunarak ekrana aktarıyordum.Ne oldu da vazgeçtim, neden solgun yapraklı defterine döndüm? Farkındayım, kalemim satırlara dokunuyor. Soğuk ekran sadece satırlarla bana bakıyor. Onlara duygu katmaya kalksam da kurşunkalemin defterle buluşmasından ortaya çıkan satırlardaki hışırtıyı, kokuyu hissedemiyorum. Hissetmek özel kılan, dokunuşlarda olduğu
gibi. Bir ürperti, iç titremesi sonra derin iç çekiş. Belki yüze yayılan sıcaklık, avuçlardan boşalan terler. Ayrımında daha öncesinde bilinen, yaşanılan anın verdiği mutluluk. Dokunmadan hissetmek mümkün mü?
Tatlar, damağımıza yapışan vazgeçilmez kılan. Bağımlılık derecesinde düşkünlüklerimiz. Kimimiz çukulataya, kimimiz tatlıya, kimimiz de sigaraya. Dumanını görüyoruz ama benim gibi sigara içmeyen insanların ilk deneyiminde bıraktığı acı kötü bir tat, tiryakinin dudağında cennet meyvası.
Tercihler iste, her kişinin ayrı tadı olduğu gibi yaşamda. bazı insanlar acı, tuzlu, sirke gibi tat bırakır, bazıları da şeker, tatlı, pamuk helva, çukulata tadı. Tatmadan ne mümkün?
Rüyalar, geçmişten geleceğe uzanan köprüler. Üzücü, korku dolu, mutlu, heyecanlı, gerçek gibi, açık-saçık belki de film gibi. Her insanin gördüğü birbirinden ilginç rüyalar. Bilim Adamları bilinçaltı ve gerçekleşmesini istediğimiz duygular dese de nereden bilecek iç dünya mı? Rüya kurmak mümkün mü?
Korkularım, yıkımlarım, sevinçlerim tamam ama doğru anlarda yansımıyorsa. Herkes başlı başına rüya değil mi yasamda? Bazen de gerçekler rüya, rüyalar gerçek sanki. Dipsiz bir ütopya.
Beklemek gece-gündüz demeden. Hep daha sonra ki anı beklemek. Ertelemek, kayıpları sineye çekmek. Neyi, neden beklediğini bilmeden beklemek. İyi olacak demek, mutluluk zihin ve kalp arasında deyip benimsemek.
Yaşam ellerden akıp gitse de, eskiyen zamanın ardından bakıp el sallasak ta ya da her limanda bir yolcu alsak da yine beklemek bıkmadan usanmadan bir gün diye.
Bir dokunuş, bir his, bir tat, bir rüya, bir özlem beklemek. Geç olmadan gezgin olma zamanı. Keşif insana ve sevgiye doğru zamanla yarışarak. Her anı hissedip, tadını çıkarıp fırsatlara dokunup, rüyaları gerçekleştirerek beklenen yaşamı çoşturarak. Hayatımızın amacı olan mutluluğa doğru keyifli yaşamlar.
Yeşim Şahin 20/02/2001