BERDUŞUN SİMİTİDİR SEVDA
İlk,
tren garında gördüm saçlarının rengini
Tıpkı şehrin martılarını izlercesine
alıkoyarken ruhumu
hipnoz sarkacı gibi dans eden küpelerin.
Mermer salonda yankılanan düdüğün sesi
çarptığında bedenine
her nedense durmuştun aniden
herşeyin o anda durduğu gibi...
Hatta dönüp geriye,
bana,
belki de iki kaşımın ortasına baktın ya.
Hani akrep ile yelkovanın gölgesi gibi
o yüzyıllık ayrılıklara şahit
duvar saatinin altında izlerken ben seni
O an sen durdun belki ama
gözlerinle birlikte ben
binmeden daha o mağrur kara trene
çoktan varmıştım bile
bir sonraki istasyona hayalinle birlikte.
Omuzumda uyuya kalmıştın ya hani,
vagon beşik gibi sallarken bebeğimizi.
Hayalini kurmuştuk beraberce el ele
altın sarısı tarlalar arasında
sarayları kıskandıran tek odalı evimizin.
Aniden
bir kez daha
rüzgar gibi esip geçti o,
kötü kalpli ayrılık düdüğünün sesi.
Bozulan sadece
akrebin yelkovanın gölgesi değildi elbet.
Aldanıp ezip geçen kalabalığa
Sen de terk edip gitmiştin çoktan
alel acele
o tek odalı hayallerimizi.
Aradan saatler, günler belki de
aylar geçti senden uzakta kim bilir...
Derken soğuk bir kış sabahı erken vakitte ki
bilmessin sen, her sabah oyun oynarız buralarda
ben, karabaş, bir de kovalarken bizi
şu huysuz, ihtiyar, oyunbozan bekçi.
İşte öylesine bir şamatanın ardından
simit susamları haberini getirdi senden ilk
alacalı bulacalı, ana yadigarı
posta güvercini misali...
Ne tesadüf değil mi ya
yine aynı garda,
hani şu merdivenlerin hemen karşısında
kır saçlı simitçi var ya
İşte o sardı seni
seni ele veren o gazeteyle
son kuruşla aldığım simidimi...
Sevindim aslında böyle de olsa
yeniden gördüğüme seni ...
Niceleri görmüş demek değerini benim gibi.
Burcunu, zevklerini anlatmışlar uzun uzadıya
diğer kadınlara da ilham versin diye
o yastık sırmalı,
mektup kokulu gazetede.
Ama resmini pek beğenmedim doğrusu.
Saçlarının rengini soldurmuşlar sanki,
yüzünden bütün o hayallerimizi de çalmışlar
Duvar saati de yok üstelik
baktığı yerde
o yorgun maden işçisi gözlerin
Neyse canım,
bana ne!
Biliyorsun ya,
ben buralardayım işte.
Bazen şu merdivenlerin hemen kenarında,
bütün gece martılı İstanbul'a
kucak açar gönlümün penceresi.
Bazen de bizim huzurevine giderim karabaşla birlikte
gizlenmek için kardan, yağmurdan
hani emekli olmuş, ihtiyar kara vagonların yaşadığı yerde.
Ama çok bekletme beni buralarda
belli mi olur ecelin ne zaman cigaramda tüteceği
alınganım elbet ben de
bilmezsin sen
kaç kez küstüm bulutlara
sor istersen
özlettiği için bana güneşi
Sonra sana da küserim eğer
altın sarısı başaklarda tomurcuklanmış sevda gibi
burnumda tüterse
o canım saçlarının rengi...
Şaka şaka
korkma be
ben hep burada
seni bu garda,
bizim simitçinin yakınlarında beklerim.
Gelmessen bile yine haber gönder, n'olur
ne de olsa yöntem belli...
merakta bırakma beni sakın
özümle sevdiceğim....
Selam söyle orda dosta ,kuşa da
seni fazla üzmesinler
Haaa
unutmadan bak dinle son bir
daha şimdiden sözünü bile aldım
şu halden anlamaz bulutlardan
sevdanın hatırına
sen gelirken güneşi de getir de
beni öyle küskün görme diye.
Sen şimdi mışıl mışıl uyu
ne de olsa umut
yarındadır,
yarındaki simitle gelir
Sevdiceğim....