Çocukken televizyon yoktu Allah’tan, kendi kendime oynamaya fırsatım oldu. Neler oynadığımı pek hatırlamasam da, benim için kaybolma zamanıydı, kendimde kaybolma.. En çok aklımda kalmış olan şey okuldan gelir gelmez oturup flüt çalmam. Bir törendi, tümüyle bana ait. Küçük not defterimi çıkarıp içinden parçalar seçer çalardım. Elli tane parçam vardı diye hatırlıyorum en son.. Dağlar dağlar, Samanyolu, Annem annem, Dağlar kızı Reyhan...
Bir de başkalarına çalma faslı vardı. O da hoşuma giderdi ama kendimle kaldığım zamanın yerini tutacak gibi değildi. Zamanla başkalarına dinletme, gösterme isteği ağır bastı. Kendimle zamanı’nda başkaları için hazırlık yapar oldum. Tadı değişmişti, yani her an birileri için çalıyorsunuz. Hiç yalnızlık yok, yapayalnızlıkta... Çaldıkça dinleyenler arttı. Sahnedekiler çalar, söyler, oynar; salondakiler dinler. Uzun süre hoşuma gitti bu. İçimdeki boşluk duygusu kapımı çalana kadar. O kadar kaçmışım, ama kurtulamamışım.
Birileri benim yerime benim hayatımı yaşıyordu sanki. O boşluk duygusu sahnede azalır gibi oluyordu. Ya inince? İnince yok olmuş gibi oluyordum, ya da başka biri! Aşağıda, sahneyi sürdürmeye çalıştığım da oluyordu ama olmuyordu işte, alaşağı ediyorlardı insanı ( kendi kendimi alaşağı ettiğimi anlamam zamanımı aldı tabi).
O boşluk duygusu başka şeylerle yani insanlarla da azalıyordu, sabit yakınlıkta tutamasam da. O boşluk yerli yerinde dursun, yıllar geçip gidiyordu. Hiç hamlesiz değildim, oyalanacak birçok şey buldum hatta. Yararsız da değillerdi..
Dere tepe düz gidip, bir de dönüp bakıp arpa boyu yol gittiğimi gördükten sonra bi gün kendime sordum: “Gerçekten ne yapmak istiyorsun ?” ( Açıklaması şöyle bunun: hani hiçbir “ama”yı düşünmeden, hani sıfırdan başlıycak olsaydın. Hani yani bari kendinden saklama gerçekten ne yapmak istediğini!! )
Bir süre daha dansettim boşluğun çevresinde. Bu hayatı ben mi yaşıycaktım. Yoksa kiraya mı vermiştim boşluğa, başkalarına.
Buradan, bugünden küçük, yavaş, minnacık gözüken adımlar atmaya başladım boşluğa doğru, düşmekten ödüm koparak. Sanki deniz kokulu yeşillik bir yere gelmiş gibi oldum. O küçük, yavaş, minnacık gözüken adımlar içimi doldurmaya devam ediyor.
O günden beri taşları, tuğlaları, ahşabı.. her ne lazımsa yerli yerine koyuyorum.
k e n d i n i z e i y i b a k ı n
Tugay
Başar
25.11.02