Bu çocuklar işte baba... Beni bunlar kandırdı. Önce 'gel kağıt helva yiyelim, sonra da çift kale maç yaparız' dediler. Gittim. İçimden öyle geldi gittim. Kağıt helva yemesem de olurdu da 'maç oynayacağız' dediler baba, nasıl gitmem.
Beraber bu yoldan yürüdük.
'Yeri sen seç hadi' dediler.
Ben önden gittim, onlar arkamdan geliyordu. Yürüdük...
Sonra işte tam buraya geldik, bak işte tam burası...
Arkamdam biri bağırdı:
'Hey! Biz gidiyoruz boşuna bekleme...'
Gülüştüler...
'Ama...' dedim... 'Ama top oynacaktık... Buraya ondan geldik. Hem kağıt helvalar...'
Gülüştüler...
'Kağıt helvaları yolda biz yedik... Senin arkan dönüktü ya görmedin...Şimdi de şu ilerideki alanda maç yapacağız.'
'Tamam zaten kağıt helva sevmem ben' dedim baba. 'Hadi gidip oynayalım...'
Gülüştüler...
'Evet gidiyoruz ama sen gelmiyorsun. Çünkü adam eksik değil.'
'Ama...' 'Ama buraya kadar beraber geldik ya?...'
Gülüştüler... İlerideki evin bahçesini gösterdi biri...
'Şu köşedeki büyük evi görüyor musun? '
'Evet'
'İşte onun bahçesinde koca bir köpek var. Dün aşağı mahalleye kadar kovaladı bizi. Seni o yüzden önden gönderdik...'
Gülüştüler... Gülüştüler... Gittiler...
Şimdi sana soruyorum baba... 'Nerde hata yaptım ben? 'Bir daha maç oynamayayım mı, kağıt helva mı yemeyeyim? Ya da ne bileyim arkamı dönmeyeyim mi hiçbir kimseye, gülüşlerden kaçayım mı...? Ne yapayım?
Hayatsa bu oyun, insanlarsa oyuncular, işimiz oynamaktan ibaretse neden hep biri dışarıda kalmalı ki... İhtişamlı olan gönül eviyse ve dil de onun bahçesinde bekleyense, neden gönüllere giremeyenler dilden korkar da yalana, yalandan habersize sığınır...
Bu nasıl bir oyun be baba?...