ALLAH BÜYÜKTÜR AMMA...
Bektaşi kiraladığı kayık ile Eminönünden Üsküdara giderken, deniz dalgalanmaya, kayık sallanmaya başlar. Dalgaların, büyük bir fırtınanın başlangıcı olduğunu sezen Bektaşinin telaşlandığını gören kayıkçı:
-Ne korkuyorsun yolcu? Korkma. Allah büyüktür! Diye Bektaşiyi sakinleştirmek ister.
Kayıkçının bu sözüne içerleyen Bektaşi şu yanıtı verir:
-Allah büyüktür amma, kayık küçük!
**
VERİN KEÇİYİ
Gelecek konuklarını nasıl ağırlayacağını kara kara düşünen Bektaşinin gözü, Yahudi olan komşusunun keçilerine takılmış. Keçilerden birini çaktırmadan alıp kesmiş. Durumu fark eden Yahudi; "Kadıya gitsem Kadı da Bektaşide Müslüman, ben Yahudiyim. Davayı kazanamam. Hadi kazandım, Bektaşinin nesi var ki, hakkımı alabileyim!... Biz artık Allahın huzurunda hesaplaşırız... düşüncesi ile şikayetçi olmamış.
Gel zaman git zaman her ikisi de rahmetli olmuş. Yahudi, ahrette Bektaşiden davacı olmuş. Mahkeme kurulmuş ve Bektaşiye sormuşlar:
-Sen Yahudi komşundan habersiz keçisini kesmişsin!
-Kesmedim, demiş Bektaşi.
-Ben gözlerimle gördüm demiş, Yahudi.
Bektaşi Bir mahkemede bir adam hem şahit, hem davacı olamaz. Diye itiraz etmiş.
-Haklısın ama, günahların arasında keçiyi kestiğinde yazılı, demişler.
Bektaşi bu kez, Mahkeme hakimi aynı zamanda şahitlik yapamaz. Diye itiraz etmiş.
-Gene haklısın; o zaman getirin keçiyi ona soralım... demişler.
Bektaşi son bir çaba ile çözüm yolu önermiş:
-Ne!... Keçi burada mı?... Verin keçiyi o zaman bu Yahudi'ye... Bitsin bu dava!
**
SENİ DE KENDİMİ DE KURTARDIM
Hoca ile Bektaşi içki içerken yakalanırlar ve Kadının huzuruna çıkarılırlar.
-Şeytana uyduk kadı efendi. Diye af dileyen hocayı, kadı affetmez ve idam cezası verir.
Sıra Bektaşiye geldiğinde savunmasını yapar:
-Kadı efendi ben gayri-müslümüm, bana oruç farz değildir.
Kadı Bektaşiyi serbest bırakır. Bektaşi Kadının huzurundan ayrılırken sorar:
-Kadı efendi, ben de şahadet getirip Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?
Kadı efendi düşünür, bir kişiyi Müslüman yapmanın sevabını hesap eder ve Bektaşinin teklifini kabul eder, hocayı da affeder.
Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hoca Bektaşiye kızgınlıkla sorar:
-Sen ne biçim adamsın be, bir Hıristiyan bir Müslüman oluyorsun! Sen de hiç iman yok mu?
Bektaşi gülerek cevaplar:
-Gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki sen ne işe yaradın?
**
KULLARIN DAVETİNİ KAÇIRMAMALI
Sohbet sırasında Bektaşiye sormuşlar:
-Baba Erenler niçin oruç tutmazsın?
Bektaşide mazeret hazırdır:
-Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok.
Bektaşiyi zorda bırakmak için bir soru daha sorarlar:
-İftara çağırsalar gider misin?
-Doğrusu ne yapar eder giderim.
Bektaşinin bu cevabına itirazlarını bildirirler:
-Bu nasıl olur? Allahın emrini dinlemiyorsun da kulların davetini kaçırmıyorsun!
Bektaşinin cevabı hazırdır:
-Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir ve affedicidir. Fakat insanlar böyle midir? Onlar, en küçük bir sebepten güceniverirler. Bunun için kulların davetlerini kaçırmamak gerekir.