Çiçeklere çocuklarımı,
Çocuklarıma gülümsemeyi yakıştırdım…
Onurlu yaşamı alınlarına,
Gün ışığından geleceği, adımlarına yaraştırdım…
Sevgi papatyalarını saçlarına iliştirdim de,
Gönderdim…
Dedim sonra,
“Hey, gül be çocuk,
Gül de, güller açsın yüzünde,
Ne işin olur hüzünde!
Söyle neden,
Neden, taşlar var misket tutacak elinde?
O koca tanklar oyuncak değil bilmez misin?
Barut mu kokuyorsun ne?
Hele bir bakın yaramaza,
Nedir o kırmızılık üzerinde?…
Yoksa hayatın mı akan?
Ah, yaralı mısın yoksa?
Acıttılar mı yavrum seni?
Bakma öyle acılarda yitmiş gibi,
Ananın eteğine yapışmışsın,
Korkuyor musun?...
Korkma ne olur!..
Hele de kara toprakla kirletme üstünü başını…
Ölme, öleyim deme sakın…
Bak, sana renk renk çiçekler gönderdim,
Bir de gözlerinden kara yaşlar döken meleği,
Sana, hep sana, sadece sana,
Alsana,
Anlasana…
Haydi, bir gülsene,
Hah, işte tam da böyle!...”