Adam hiç konuşmadan sabit bakıyormuş, oturduğu ağacın gölgesinde. Dizlerini dikmiş, ellerini dizlerinin üzerinden sarkıtmış, sessizce, öylece oturuyormuş. Kadın adama bakmış, bakmış, bakmış. Adam bakışlarını diktiği yerden ayırıpta kadına bakmamış. “Kızgın mı acaba?” diye düşünmüş kadın. Ama soramamış adama. Adam gözlerinin daldığı yerden bir türlü çıkartmıyormuş bakışlarını.
Kadın etrafına bakınmış. Burası bütün köye ve ormana bakan bir tepenin etekleriymiş. Kocaman bir çınar ağacının gölgesi kuşatmış etraflarını. Yerler yemyeşil çimenmiş. Mis gibi bir koku hakimken çiçeklerden, otlardan kaynaklanan, kuş sesleriyle de cıvıl cıvılmış her yer. Cır cır böceklerinin sesleri duyuluyormuş. Bir esinti geliyormuş arada, yüzlerini yalayıp gidiyormuş.
Adam hâlâ kıpırdamadan duruyormuş öylece.kadın dikkat çekebilmek için türlü şekillere girmiş. Ama adam yine kıpırdatmamış bakışlarını, diktiği noktadan. Seslenmiyormuş kadın nedense. Galiba bozmak istemiyormuş adamın düşüncelerinin oluşumunu. Ama istiyormuş ki yanında olduğunu fark etsin.
Kadın gelip adamın karşısına oturmuş, bağdaş kurup. Ellerini tutmuş. Saçlarını okşamasını ister gibi yönlendirmeye çalışmış adamı. Hani belki saçlarını okşarsa varlığını anlar diye düşünmüş. Ama adam bakmıyor ve de okşamıyormuş kadının saçlarını.
Kadın ne yapacağını bilemezken, adam elleriyle yüzünü tutmuş kadının. Sadece tutmuş. Bakışları daldırdığı yerdeymiş hâlâ. Kadın, “var olduğumun farkında” diye düşünmüş. Gülümsemiş adama. Yüzündeki elleri tutmaya devam etmiş, bakışları adamın bakışlarını daldırdığı gözlerindeymiş. Öylece oturmuşlar, gelip geçen zamana aldırmadan...