Rüzgar,
içinde ona doğru yol alan
daha önce hiç duyumsamadığı
belki de başka bir dünyaya ait
ama dünyanın kendisini bir anlığına bambaşka bir biçimde var edecek tuhaf bir izle dolaşıyordu.
Adımları giderek yavaşladı,
çevresini şüpheli bakışlarla incelerken aradığı şeyin çoktan içine karışmış olduğunu,
nefes alıp verdiği her an giderek daha çok hissediyordu.
Öylece durup nefes alıp verdiğini düşünse de
her şey inanılmaz bir hızla değişiyor,
yeniden biçimleniyordu.
Daha önce hep bulduğunu zannettiği ama her dokunduğunda kaybolan büyülü anları hatırladı.
Bütün o cümlelerin,
bakışların ve sevişmelerin içinde
orada olduğunu hissettirecek kadar sezdirip
sonra
kayboluveren,
hep kaçırdığını hissettiği,
hep kendinden çok uzağa kaçtığını hissettiği
aşk-mış gibi yapan
ama hiç de aşk olmayan
önce heyecan verici
(kaybolduğu an yakalanabilmek için kaçıyormuş gibi)
sonra giderek yorucu
(hiç yakalanamayacakmış gibi )
benzer hikayeler yaşamış olduğunu fark etti.
İşte yolun sonu dediği yerde
hiçbir şey yapmaksızın öyle duruyordu,
ve içinde bir şey
anlaşılmayı umursamaksızın kalp atışlarını hızlandırıyordu…
Anlamak istiyordu
bazı şeyleri sadece hissedebileceğini bilse de anlamak istiyordu.
Rüzgardaydı işte
Soluğuna karışmış içinde dolaşıyordu
Odasına dönüp yatağına uzandığında kaybolmuştu yerini koyu bir keder dalgasına bırakarak…
Üzüldü, nefes alamadığını hissediyordu
Telaşla kendini yeniden sokağa attı, biraz hava almak iyi gelir diyordu kendi kendine
Bir çift delici bakışın çok yukarılarda bir yerden onu izlediğinden habersiz gün boyunca yürüdüğü tüm sokakları yeniden yürüdü
yoktu işte
hiç varolmamış gibi kaybolmuştu birdenbire…
uyandığında hissettiği her şeyin bir düş olduğuna kendini inandırmaya çalışıyordu
bu bir düştü ve ben uyandım diyordu kararlılıkla
düşler yaralayamazdı
ve suçlanamazdı hiçbir düş bitmiş olduğu için…
düş müydü?
unutamadı…
ve unutamadığını karşılaştıklarında anladı
henüz ismini bilmiyordu, isminin önemi yoktu henüz
kokusu vardı, kokusu yeterdi tanımaya
tesadüfen karşılaştıklarını zannediyordu
O’ydu işte nihayet karşılaşmışlardı
kokusunu o zannediyordu
gördüğü şeyi o zannediyordu
içine işleyen o zannediyordu ki en kırıcı olan buydu…
isimler hiç önemli olmamıştı, yine de sordu
(kadının avucunda, cam bir şişenin içinde öylece duruyordu
ve durmaya devam edecekti, rüzgarda dağılmak gibi bir arzusu hiç olmadan
sadece vardı, bu yeterdi…)
ona dokunuyordu ve her dokunduğunda teninin yandığını hissediyordu
alışmıyordu
günler geçiyordu
seyrelmiyordu heyecanı
yine de kaybolmuyordu işte…
ne olursa olsun yanında olacağım dedi fısıltıyla
hep yanında olmak istiyorum…
kadın gülümsedi ve biraz daha açtı şişenin kapağını
soluğuna biraz daha karıştı koku…
artık tüm zamanlar birlikte olmak için vardı
sorular yoktu
cevaplar umursanmıyordu
aşkı sonuna kadar değil sonsuzca hissetmek istiyordu, sonu yoktu ki…
Var mıydı?
Zaman geçtikçe kadın korkmaya başladı,
Biteceğini biliyordu
Şimdi aşkın nesnesi vardı ve ona sahipti
Ama azalıyordu kullandıkça ve yeni bir şişe daha var mıydı bilmiyordu…
Büyücüyle karşılaştığı yerde dolaşıp duruyordu kadın ama bir türlü bulamıyordu onu
Son sözleri kulağında çınlayıp duruyordu,
Tek istediği şey ona sahip olmak olduğu için duymazlıktan gelmişti, ama doğruydu işte…
Canı çok yandığı için hakkı var sanıyordu duymamaya
Diyetini çoktan ödemişti
Hak etmişti sevilmeyi bir kez olsun gerçekten istediği gibi…
Koku varolduğu sürece sevilecekti işte kendiliğinden olmasa da
Ama sadece varken…
Şişedeki son damlayı sürdü göğsünün ortasına ve uyudu yorgunlukla…Sabah olduğunda her şey bitecekti bu yüzden güçlü olmalıydı
Uykusunda biliyordu aşkla izleneceğini, her ayrıntısının sevileceğini ve incelikle sarmalanacağını…
Uyandığında yalnızdı
Büyücü aynadan gülümsüyordu, dudakları son sözlerini tekrarlarken…
“Aşkın sureti yoktur
yine de yaratılır aşk varsa
kendiliğinden, bitmezcesine
sureti de olur o zaman
vazgeçildiğinde yaratılmaktan ne suret kalır geriye ne iz…
affet vazgeçenleri, vazgeçtikleri suretin değil…”