Önce renkler seçildi. Öyle olmalıydı ki hem erkek hem de bayana yakışsın, kişiliklerini tamamlasın. Sonunda üç renkte karar verildi. Koyu ceviz yeşili, kızıla çalan kahve ve deve tüyü rengi.
Karşıdan gelenlerin gözleri atkılarına takılacaktı. Entellektüel, sıcacık, sevgiyi ve mutluluğu yaşamışların gururuyla salınan iki uzun atkı.
Günlerce sürdü örmesi… O örerken, sevdiği gitarla bestelerini çalıyor, şaraplarını yudumluyorlardı. Sabahları Ayşe Özgün izleniyor, okula gitmekten vazgeçiliyordu.
Örüyor…
Fırında tavuklar kızartılırken… Cam kenarından gelen soğuktan kaçıp, karşı koltuklara geçiliyor.
Sevdiği ona sürekli kitaplar okuyor. Joyce… V.Wolf… Can Yücel tartışılıyor.
İlmekler atılıyor…
İtalyanca şarkılar söylerken birlikte dişlerini fırçalıyorlar. Yatmadan birkaç ilmek daha… Bir ilmek daha…Bir ilmek daha…
Scrabble’lar, monopoly’ler ille de King oynarken… Birazcık daha… Bir başka renge geçiliyor… Biraz daha…
Sulu karlar yağarken Ezgi’nin günlüğü, Teoman, Düş Sokağı Sakinleri… hepsi dinleniyor, ezberleniyor.
Sonunda gezmelere çıktılar. Kuzguncuk sahili, Fethi Paşa korusu, çarşı içleri… Herkes tanıdı atkılarını, atkılar da ısıttı onları. Boğaz’ın serin rüzgarında öpüşürken, sadece köprü ışıkları, Venüs bir de atkıları şahit oldu olanlara.
Taksim’in barlar sokağında, iki yıldır boynundan hiç çıkartmadığı hep yanında taşıdığı atkısını kaybetmişti. Çok, çok üzgündü. Arkadaşlarıyla sokağı baştan sona aramışlar, arabaların altlarına kadar her yere bakmışlardı. Gittikleri barlara sormuşlar, tüm gittikleri yerleri, vestiyerleri, insanları araştırmıştılardı.
Yok… Yoktu işte… Biri mi aşırmıştı?... Yoksa gecenin kör karanlığında çamurlu yollara mı düşürmüştü?.. İçi burkuluyordu.
Atkısı… O sevgi dolu günlerden kalan tek kanıttı. Sımsıkı sarıldığında artık kendisine ait olmayan sevgiliyi, o tanıdık sıcak kokuyu artık hiçbir zaman hissedemeyecekti.
Boynunda yeni aldığı beyaz atkısıyla Çalıntı Bar’dan içeri girdi. Soyunup, arkadaşlarının yanına oturdu. Birden şaşkına döndü. Karşı masada o çok beğendiği yakışıklı genç ve boynunda kendi atkısı…Dayanamayıp koştu. “Atkım!” diye çığlık attı.
Genç gülümseyerek atkıyı okşadı.
-Senin miydi? Geçen hafta burada buldum, herkese sordum… Sonra…
Çoktan atkıyı sahiplenmişti.
-Bir haftadır boynumda, hiç çıkaramadım.
Kokladı… Genç, atkıyı öylesine benimsemiş görünüyordu ki, geri istemeye çekindi.
Sadece:
-O çok özel bir atkı… Onu iyi koru, diyebildi.
Genç ona uzun uzun baktıktan sonra atkıyı boynuna iyice dolayarak:
-Biliyorum… Anlamıştım, diye fısıldadı.
Aydan Selman