Yorgun ağlamaların izdüşümü Üsküdar!
Yedi mavi anlamaz beni, bir şiir kadar!..
Ruhumun nazlı yâri, alıp götürür beni
İçten içe yakar, bir İstanbul aşkı beni.
Tarife ne hacet ki, mısralara sığmazsın,
Melekler imla etse de kitaba sığmazsın.
Sandalların dansına Kadıköy hep göz kırpar,
Senin kokunu taşır Çamlıca’dan bir rüzgar!
Hasret imtihanıydın artık taşınmaz oldu
Manasını yitirdi herşey içim gam doldu!
Gökten güneş inerse ihtişamıyla eğer
Gelip divana durur seni alnından öper.
Ayasofya, ipucu verir.. tarihten koku!
Fatih’in sevdasını al, hisarlardan oku.
Can ve ten, ikliminde kavuşur birbirine
Soylu bir intikamdır siyahın mevsimine!
En sefil aşklar, sende âbâd olup çıktılar,
Yolu sana düşenler bir daha çıkmadılar.
Mavinin gülmesidir boğazdaki köpükler
Bakışların insanı beyaza tutsak eder!..
Sönmüş bir yanardağın sesidir sessizliğin
Kız Kulesi’nde yollar kavuşuncaya değin.
Bak! Özlemin oturdu gecenin gizemine,
Ama nedendir uyku girmemiş gözlerine?
Vuslat nasıl bir duygu, öldürür mü adamı?
Hasretlere mil çekmek İstanbul’a reva mı?
Paylaştıkça, sevdası çoğalan kutsal şehir!
Yıldızlar batmış ama birgün doğacak fecir!
Boğaz kenarlarında dertler bir türkü olur,
Sesler denize akar, dalga yüreğe vurur!
Bahtıma firak düşer, kızıl cemre misali,
Beni benden eder de hep kavurur hayali.
Aşk, zamana sonsuzluk katar fani dünyada
Surların soyunur bir ölümsüz saltanata!
Yedi Tepe, ruhlara takılan bir kelepçe..
Cennetin emzirdiği gölgen yansır Haliç’e!
Mavinin uyur gezer kızıdır, Kız Kulesi!
Kalbe nakşedilmeli gökteki ezan sesi!
Çıkılmaz dehlizlerde yine maviyse hayat,
Beyoğlu’nda neden hep yükselir acı feryat?
Bir muamma, bir efsun diyâr-i yâr İstanbul!
Gönül tahtımıza gel de sen gönlünce kurul!
Senin gölgendir güneş, sana susar heceler
Nisyan tutsağı seni hiç anmayan şairler.
Aşk üstü aşk menzili İstanbul; tende barış,
Çok uzağında, dili lâl şairler olsa da
İstanbul’un teninde aşk, Allah’a yakarış!