Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Teknik Elemanı olarak görev yapan, sevgili kardeşim Yalçın Arıcı, bizlere unutulmaz bir gece yaşattı. Her şeyden önce hiç beklemediğim böyle bir gece için Yalçın Arıcıya ve sevgili eşine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Birkaç gün önce Yalçın kardeşim, ailecek bizi evine davet etmişti. Biz de Allahtan bir engel olmazsa geliriz demiştik. İşte dün gece Yalçın Arıcının evindeydik.
Dışarı masa hazırlamıştı. Bizleri, hanımıyla birlikte güler yüzleriyle kapıda karşıladı. Masaya oturduk. Çok geçmeden bir araç geldi. Araçtan iki kişi indi.
Gelenlerden biri Ardahan Köyünden Yalçının çok samimi arkadaşı Niyazi Öğüttü. Yanında ise sessiz, sakin, efendi ve çok mahcup bir kişi vardı. Elinde, kılıf içinde saz olduğunu tahmin ettiğim bir müzik aleti vardı. Bu da gecenin sürpriziydi. Bu, sessiz, sakin ve mahcup adam, Adana Fekeli Aşık Osman Akçaydan başkası değildi.
Ozanlık geleneğinin Türkiyedeki son dönemde yetişen usta Aşıklardan biriydi, Aşık Osman Akçay. Adını, Edebiyatçı olmam gereği, bir iki defa basında okumuştum. Ama doğrusu, ilk defa canlı ve karşımda görmüştüm.
Onlar da masaya geçip oturdular. Birbirimizi yakından tanımaya başladık. Masadakilerin çoğunluğu Adana kökenliydi. Bir de Yalçının İngiltereden gelen komşuları vardı. Öyle ki onlar da Âşık Geleneğini yakından tanımak için gelmişlerdi.
Yalçının Saygıdeğer Eşi Elvan Hanım, her zamanki gibi maharetlerini göstermiş, sofrayı çok lezzetli ve çok güzel çeşitli yemeklerle donatmıştı. Hem sohbet ediyor, hem de yemeklerimizi yiyorduk.
Âşık Osman Akçay, âşıklık geleneğini anlatıyordu. Nasıl Âşık olduğunu, küçüklükte bu işe merak sardığını, Karacaoğlan gibi Kerem gibi tanınmış Âşıkları okuduğunu, kendini yetiştirip belli bir kıvama geldikten sonra sazını eline alarak âşıklık geleneğine gönül verdiğini, ömrünü bu uğurda harcadığını anlattı.
Kısa zamanda tüm Türkiyede tanındığını, yurdun neredeyse bütün yerlerini dolaştığını, yurt içinde ve yurt dışında birçok konserlere katıldığını, Âşık Şölenlerine gittiğini, atışmalar yaptığını, aldığı davetlerle düğünlere, önemli günlere, eş ve dost toplantılarına katıldığını belirtti.
Âşıklık tarzı geleneğinin günümüzde nasıl karşılandığını sormam üzerine, Eskisi kadar değer verilmediğini, yeni neslin bu geleneği artık unuttuğunu, görmediğini, bilmediğini ve bu nedenle de bu tarza yabancı kaldıklarını söyledi. Aşıklık Geleneğinin bir eğitim çerçevesi içinde öğretilmesi gerektiğine inanıyorum. Okullara ders olarak konulması lazım. Okullarda, öğrencilere ders olarak verilirse, öğrenciler de bu geleneği yakından tanıyıp sevmiş olurlar. Böylece belki aralarında yeni neslin âşıkları çıkar. Gelenek de böylece sürüp gider. Unutulmaz. Müzik, zaten evrenseldir. Aynı dili konuşur. İnsanda güzel duygular uyandırır. İnsanın ufkunu açar. Bu nedenle önem verilmesi gerekir diyor.
Devletin artık eskisi kadar Âşıklara değer vermediğini, onlara eskisi kadar sahip çıkmadığını belirtiyor. Bakınız, devlet bize şu kartı verdi. Sözde bu kart bize bazı yerlerde kolaylık sağlayacak. Müzelerde, otobüslerde, indirim yapılacaktı. Bizi rahatlatacaktı. Ama bu, sözde kaldı. Kartı dikkate dahi alan yok. Elimizde kaldı
Kendisine TVlere çıkıp çıkmadığını, buradan destek alıp almadıklarını sordum. TVler bize bir fayda sağlamıyor. Hiçbir geliri de yok. Düşünün İstanbuldan bir kanal sizi davet ediyor. Ama ne gidiş masrafınızı karşılıyor, ne de size bir ücret veriyor. En fazla bir günlük otel masrafınızı karşılıyor. Otobüs parasını, yemeğinizi ve orada yaptığınız harcamaları ve ulaşım giderlerini siz kendiniz karşılıyorsunuz. Bu da sizin için büyük bir külfet oluyor. Bu nedenle de bizi kurtarmıyor. Ama TRTye çıktığımız zaman belli bir ücret alıyoruz. Bunu diğer özel kanallar da yapsa bizim için bir gelir olur diyor.
Birkaç gündür KKTCde olduğunu, daha kimsenin burada olduğunu bilmediğini, o nedenle KKTCdeki TVlere de çıkmadığını söylüyor. Eğer, bir kanaldan davet alırsa çıkıp, Âşıklık Geleneğini Kıbrıslı Türklere de tanıtmak ve sevdirmek amacıyla çıkabileceğini söylüyor.
Yemeğin ardından Âşık Osman Akçay, hiç ayrılmadığı, bütünleştiği ve hayatının bir parçası olduğu sazını eline alıp bizlere unutulmaz bir mini konser veriyor. Söylediği türküleri önce hikayesini anlatarak, neden ve nasıl yazdığını söyleyerek türkülerini okuyor. Biz, en çok da İnternet Gelini Evlenemedim, Otelde kaldım işte türkülerini çok beğendik. Kızının okula giderken onun için yazdığı türküyü o günkü heyecanla söyledi.
Aşık Osman Akçayı tanımanız açısından bir sosyal medyada kendi hesabından aldığım kısa bir özgeçmişini vermek istiyorum: Adananın Feke İlçesine bağlı Gürmüze Köyünde 1960 yılında doğmuş. Ortaokulu dışarıdan bitirmiş. Seramik döşemeciliği yapıyor.
Yüreğine ilk kez kor ateşler, henüz 10-12 yaşlarında iken gittiği düğünlerdeki sazlı-sözlü şenlikler de düştü. 13-14 yaşlarına gelince, Karacaoğlanı, Keremi okudu. Saz çalmayı köyünde kendi kendine öğrendi. Üstatlarla tanışınca da ne denli eksik olduğunu kavradı. İncelikleri öğrendi. Hece vezni ile tanıştı. 22 yaşına geldiğinde ise sahneye çıkmaya başladı. Bu dönemde Deli Nazım, Kul Mustafa, Hacı Karakılçık, Feymânî gibi ozanlardan oldukça yararlandı.
Ozan Osman Akçaya göre, aşık dediğin verilen kafiyeyi dört-beş dörtlükte söyleyebilen kimsedir. Ozan ise saza-söze dökülmüş türküyü söyleyebilen, şair ise düşünerek yazan kimse demektir.
Şiirlerini gece yarılarından sonraları, bazen uyanarak yazıyor. Basılmış henüz bir kitabı olmamakla birlikte, şiirleri Selçuk Üniversitesinde tez konusu oldu. Dört adet kaseti var.
Sayılamayacak kadar çok etkinliğe katıldı. Bunların arasından; Konya Âşıklar Bayramı, Çorum Âşıklar Bayramı, Karacaoğlan ve Dadaloğlu Şenlikleri özellikle anılmalı.
Hiciv ve güzellemeyi önemsiyor.
Genç ozanlara bir tek öğüdü var: İleriye Hep ileriye Bir adım dahi olsa daha ileriye.
Bağlamada üstadı yok, kara düzen çalıyor.
Aşık Osman Akçayın şu büyülü dizeleriyle veda etmek istiyorum:
YAR GÖZLERİNE
Gören sanar beni deli divane
Çünkü esir oldum yar gözlerine ,
Sana olan aşkım belki bahane,
Kudretten çekilmiş sır gözlerine,
Ben sendeyim, sen de benden ırama,
Tatlı dilin merhem olur yarama,
Sakın başka yerden sakın arama
Neler çektiğimi sor gözlerine,
Sana olan aşkım dağlardan yüce,
Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece,
Seyret kainatı bir uçtan uca,
Yalan dünya gelir dar gözlerine,
Kor koydun Akçayın sönmüş özüne,
Güneşin ziyası vurdu yüzüne,
Her halin benziyor, huri kızına,
Doğmuş bir ilah nur gözlerine.