Anlatılan Senin Hikayendir

yazı resim

ANLATILAN SENİN HİKAYENDİR

‘’Zaman dardı, ihanetse bir çuval gibi geniş, aşksa tehlikeli…’’

yüreğime sıkışmış anılar bıraktım toy sevinçlerime
işlevsiz bir değirmen sessizliğine benzeyen
pusu kokusuna yatmış bir avuç ezgi gibi
geçmişe meze
-ayakların gitmesi gereken bir yere-
yaptığın işin yeri doldurulur, yaptığın iş değilsen
bu en geriye gidişlerden,
bu en ileriye gidişlere
adı olmalı diyordu bu geç kalmışlığın
sevmesini bileni de sahiplenirken tıpkı insanlığı gibi…
oralarda bir yerde geçmiş tutkuda kalmışla
söndürülemeyen yangınımda,
başlatandı yeniden
kaybolmaya yüz tutmuş umutları,
cemi cümle, kuralsız
tek celse
bense derkenarımda acılar, baskılar varken
sevemiyordum bir türlü aşk meşk şiirlerini nedense
taşlamaktan, çarmığa germekten,
yakmaktan hoşlanan
ve birbirini anlayamayan aynı soyun düşmanlığından
-sittin sene-
ne kalmışsa geriye
söz gelimi
aç martıların, gagalarından kör bir kuyunun dibine
düşürdüğü garip bir aşkın ezip geçmişliği gibi cıs cıbıl

hatırlamıyorum kaç kez gördüğümü mevsimleri
ağaçların hışırtısını
yağmurun şıkırtısını
içerde gök gürüldemesi gibi öksürme
yaşlı koca bir orman gibi
sayfalar eski, sayfalar hamur,
sayfalar eksik
denizler ölü
martılar çığlıksız
şimdi içimde varsıl bir duygu
kendimi ufaltan bir zaaf sevmek –belki---
tamamlanamayan
değişmek güzel, gelişmekse
insanlar uğruna ölmeyi de bilmeli sevdanın
şimdi bilirim sevdiğimin elinde üstünlük
mavisinde,
-olmak-
-olmamak-
candanlığında
beklemek güzel olmuyor
sevdalı bir adama yakışır gibi durmalıyım
küfretmeden, kahretmeden kendime
bir sözüyle, bir dokunuşuyla ürperten
bir bakış yetmeli bana
bir kelimesinin ucunda asılı
hiç konuşmadan öylece baksak gıdılarımıza
okşasam sapsarı saçlarını
baksam tek tek yaşam dolu gözlerinin içine
yürek hoplatan bir türkü gibi
sonra onun yerine kimsesiz çocuklara çikolata alsam
oda benim için bir şiir yazsa
içinde
türkçe
arnavutça,
ve kuşdili
barış, sevgi, çocuk ve gelecek olan,

böyle bir aşk elbette olası
belki de bir defalık uzatacağım elimi ona,
başı dik
alnı açık
ihaneti düşlerimde bile taşımadan…
her şeyin başkaları için olduğu dünyada
bile ki o
bir odası ona ‘’ayrık’’ bölünen yüreğim
anlatılamayan
doyasıya yaşanmamışlık,
candan mı candan
sarı yakup evlerinin pencere çiçeklerinden
o esnaf kokan seherlerin, kesat alışverişlerinde
daha yakıcı, daha cesur,
daha komik
ve daha güzel olan benim ay orağımla
şimdi ertelemiş olduğum
iki insan arasındaki gizli yakınlıkları
ve
şimdi susacak kadar olmayan gençliğimin
hiç yaşanmamış gibi sevme zamanı
burun sızlaması göz yaşarması hüznünü
yaşasam mı diyorum
karambola gelmeden

ah bir bilse,
bilse
eriyebileceğimi
-ötesi gelir-
’’kim bilir’’
‘’belki’’
kenarda kalmışlığımla
sarı saçlım zemherim
karşıdan karşıya geçerken
elinden tutulmayan bir çocuk gibi olurum
yoksa
sen olmazsan eğer
benim için zaten fark etmiyor
ister iyisi, ister kötüsü cehennemin…

kenan can yoldaşlar

Başa Dön