Ankara!
Kara bahtlı Ankara!
Sen hiç İstanbul'u görmedin
İstanbul aktı gürül gürül
Boğaz'ında bi yumrukla
Sen hiç birşey bilmedin
Kanıksadığı bir sarıyla
Boyadı içini
Üşümeden
Sıcak hırka
Usulca kondu omuzlarına
Vapur öttü
Güvercinler uçuştu Yenicami'de
Bir pazar kurulurdu
Perşembe günleri mi ne
İçinden geçerlerdi
Peşlerinde
Bir uçarılık pelerini
Soğuk bir sabah vakti
Tren yolunun
Üzerindeki köprüden
Dalgın bir adam geçti
Adam çok genç
Vakit artık çok geçti
Hiç tanımadı ki başkalarını
Ayna vardı
Güneş vardı
Bahar vardı
Gözleri kördü doğuştan
Tanıyamazdı
El yordamıyla
Hayatın
Dolaşık yollarına daldı
Düet yapan iki kuşun
Okulöncesi
Uydurma şarkıları
Tarlaların
Bozuk saçlarını taradı
Bir parantez açtı
Sıkıca kapattı
Tırnak içine sakladı
Uçucu gençliğini
Parantezin sihirli lambasını
Usulca okşadı, kandı
Kavaklar pamuklanır
Kaç kere
Dağlı şehirler ağlar nedensiz
Ağlar kaç kere içine
Bir hançer saplıdır
Çıkarma
Kanarsa
Başına bela
Ankara!
Kara bahtlı Ankara
Med-cezirli yara
Ağlama!
Sen İstanbul'u bimezsin,
İstanbul seni...
Ankara
Mekteb-i Mülkiye
Merdiven merdiven üstüne
Koridor koridor içre
Kırık camlar...
Soğuk çerçeve...
Geçti gitti
Dönmek istesen de
Dönemezsin
Ankara!
Emanetçide düşlerini bırakan
Unutkan Ankara!
Fişini sakla
Emanetini bir gün
Deniz isterse ya...
Yarım kalmış düşler
Neye yarar?
Anıtı dikilmemiş anılar
Ardına dek açılmamış kapılar niye kanar?
Sihirli pelerinlerinin
Yaldızlı çocuksuluğunu
Sürükleyen
Kırılgan salyangozlar
Neden cevabı bilinmez sorular sorar?
Ankara!
Bahtsız Ankara!
Kızma
Rütbesi sökülmüş
Dişleri dökülmüş
Kırık plaklı İstanbul'a
Ankara!
Nakaratsız Ankara!
Bir gün mutlaka
Açılır kapılar
Dökülür birden
Cümle şarkılar
Bardaktan boşanırcasına
Ankara!
Ankara!
Güzel Ankara!