Günümüz Türkmenistanında yer alan Anau/Anav bölgesinden Ortadoğuya göçen Kengerler, Türkistandan getirdikleri bilgi-birikimle burada Sümer uygarlığını başlatır. Onları Turuklar (Turukku), Hattiler takip eder. Sonrasında birbiri ardına gelen Sakalar (İskitler), Urartular, Medler, Partlar, Hunlar, Hazarlar, Kıpçaklar otağ kurup, tuğ dikerler. Son olarak -dünya tarihini en az Kengerler kadar etkilemiş olan- Türkmenler (Oğuzlar/Ogurlar) ve onların peşinden Çerkezler, Zazalar, Kürtler (Gurmançlar) diye sıralanan diğer Turan/Türk boyları bölgeye gelir.
Amit Ovası, Türkiyenin güneydoğusunda yer alır. Diyarbakır ve Mardin, Şanlıurfa gibi illerimizin bazı kısımları ovaya dâhildir. Hatta Musul-Telâfer-Halep-Gaziantep diye geniş bir yay çizip buraları da Amit Ovasına dâhil edebiliriz. Oğuz boyundan gelen Akkoyunluların kışlak yurdu olan Amit Ovasına kimi kaynaklarda Beriye (Beriyye) denildiği de olmuştur. Oğuz/Bayındır boyu tarafından kurulan ve başkenti Diyarbakır olan Akkoyunlular Devleti en parlak günlerini Uzun Hasan döneminde yaşamıştır. Uzun Hasanın bağlı olduğu oymağın yaylak olarak kullandığı yöre ise Erzincan-Tercan taraflarıdır. Akkoyunlular konfederasyonu içerisinde çok sayıda Oğuz (Türkmen) uruğu ve/veya oymağı vardır. Bunlar kışın Güneydoğuda kışlarken, baharın gelişiyle birlikte kuzeye doğru hareketlenmektedir. Örneğin Avşarlar Kayseri-Sivas taraflarına çıkarken, Beydililer Bingöl-Bitlis taraflarında yaylamaktadır.
Kuman/Kıpçak Türkçesinden gelen amit sözcüğünün amed, amıd, amut gibi söyleniş biçimleri de vardır. Sözcüğün anlamı ise huzurlu ve keyif veren demektir. Geçmiş zaman Türkçesinde sevgili anlamında kullanılan amrak sözcüğü ile de ilintilidir. Sevgili; mutluluk ve neşe kaynağıdır sonuçta.
Tıpkı Amit gibi Fırat ve Dicle adları/sözcükleri de Türkçedir. Dünyaca ünlü Türkolog ve Etrüskolog Prof. Dr. Ferudun Ağasıoğlu Celilov -Tanrı Elçisi İbrahim adlı kitabının 15inci sayfasında- Araz, Kür gibi Ön Asyanın en büyük nehirleri olan Fırat ve Diclenin kadim adları Türkçe Börü (sonraları Bura-t) ve İtigel (sonraları Digle) şeklinde adlandırılırdı. Bu adlar M.Ö. 3000 yıllarında çivi yazılarına yansımıştı. demektedir. Türklerin, gittikleri her yere eski yurtlarındaki yer adlarını da taşıdıkları düşünüldüğünde İtigel/Dicle ile İtil adının aynı olduğu görülür. Ruslar -Attilanın adına da esin (ilham) kaynağı olan- İtil Irmağının adını Türklüğü çağrıştırdığı gerekçesiyle değiştirip Volga yapmaya çalışmıştır.
Anadoluya ve/veya Ortadoğuya gelen Kuman/Kıpçak Türklerinin kaderini dinî seçimleri belirlemiştir. Müslüman olanlar ya Oğuzlarla (Ogur), Kürtlerle (Gurmanç) kaynaşmış ya da Mısırda, Suriyede olduğu gibi dil ve kültür olarak Araplaşmıştır. Kimi -sözde- tarihçiler Kölemenler (Memluklar) derken bizzat dönemin Arap kaynaklarında Ed-devletit Turkiyya (Türkiye Devleti) olarak geçen Ortadoğudaki Türk devletini oluşturan ana unsur Kuman/Kıpçaklardır. Yine Kafkasyada, Kuzeydoğu Anadoluda ve Artuklu Beyliği topraklarında da Kuman/Kıpçak nüfus söz konusudur. Hatta yöresel müzik aletlerimizden kemençe de Kuman/Kıpçakların kültürümüze bir armağanıdır. Hıristiyanlığı kabul eden Kuman/Kıpçaklar da benzer bir süreç yaşarlar. Ortodoksluğu benimseyen Kuman/Kıpçakların bir kısmı Rumlarla, Greklerle (Yunan?), Slavlarla karışıp erirken; Güney Kafkasyaya yerleşip Gregoryan mezhebine giren Kuman/Kıpçaklar da Haylarla (Ermeni?) karışıp erimiştir. Günümüz Ermenistanının % 40ının Kuman/Kıpçak kökenli olduğu söylenmektedir. Sibiryadan Doğu Avrupaya, Güney Asyadan Kuzey Afrikaya kadar uzanan düzlemde yer alan Kazakistan, Tataristan, Başkurdistan, Kırım, Ukrayna, Romanya, Hindistan, Mısır gibi ülkelerde ve farklı adlar altında Kuman/Kıpçak toplulukları yaşamaktadır. Önemli oranda bir Kuman/Kıpçak nüfus da Macaristanın Kuman bölgesinde varlığını sürdürmektedir. Atatürkün daveti ile 1936 yılında ülkemize gelip -başta Osmaniye olmak üzere- Toroslarda türkü derlemeleri yapan hatta Ankarada bir de türkü arşivi oluşturan dünyaca ünlü müzikolog Bela Bartok, Macaristanın Kuman bölgesindendir. Kendisi Mavilim türküsü ve daha birçok eseri kültürümüze kazandırmıştır. Bizans tekfuru iken Müslüman olup, Ataman (Osman?) Gâzi ile yoldaş olan ve -seyrek sakalından dolayı- Köse lakabıyla anılan Mihalin Kuman/Kıpçak olduğu ile ilgili de bir söylenti vardır. Kuman/Kıpçakların, Gürcülerle ve kimi Balkan toplulukları ile karışımı da söz konusudur. Gürcü Krallığında ordunun vurucu gücünü Kuman/Kıpçaklar oluşturmuştur. Kuzeydoğu Anadoludaki Atabekler Devleti ve adını -ak benizli/tenli bir kadın olan- Prenses Tamaradan alan Akdamar Kilisesi de yine Kuman/Kıpçaklara aittir. Tamara ve Tomris aynı anlamdadır ve demirle ilintilidir bu arada. Kırım, Litvanya gibi ülkelerde varlığını sürdüren Musevî/Yahudi Karay Türkleri de Kuman/Kıpçak boyundandır. Ve yine Azerbaycandan Orta Avrupaya, İsraile, ABDye kadar yayılan -Hazar bakiyesi- Aşkenaz Musevîlerin/Yahudilerin arasında da çok sayıda Kuman/Kıpçak kökenli Türk bulunmaktadır. Görüldüğü üzere Türk-İslam sentezi emperyalistlerin tezgahıdır. Din temelli Turan olmaz. diyen -pîrimiz- Yusuf Akçura sonuna kadar haklıdır. Amit Ovasından Kuman/Kıpçaklara uzanan tarih yolculuğumuzu bir kahramanı anarak bitirelim. Milyonların iyi ki varsın dediği gözü pek, yüreği pak kardeşimiz Eren Bülbül de Kuman/Kıpçak Türklerindendir. Ruhu şad, ruhu Sultan Baybarsa yoldaş olsun.
Aziz Dolu Atabey
https://azizdolu.wordpress.com/