Akşamüstü Islaktır Özlemek

3\. şahsın ağzından anlatılan seri öykümün ilki...

yazı resim

Birden kendini sokağa attı. Serin bir sonbahar rüzgârı hem sararmış yaprakları hem de beynindeki düşünceleri savuruyordu sanki. Elini cebine soktu, sigarasını çıkarttı. Daha ilk nefeste rahatladığını hissetti. Ne zaman kararsız duygulara kapılsa, ilk sığındığı şey bir sigara olurdu ve yine öyle yapmıştı. Düşünmek için sakin bir yer aradı. Çok geçmeden kendini loş bir sokak lambasının altında hışırdayan yaprakların senfonisini dinlerken buldu. Şimdi büsbütün boşluktaydı. Birden kendi durumunu yelkensiz bir geminin rüzgarlı havada denize açılmasına benzetti. İşte bu! Tamamı ile onu anlatan bir cümle bulmuştu sonunda...
Çoğu zaman kendini doğru anlatamamaktan yakınırdı. Belki de hissettiği şeyleri kendisine bile tam olarak anlatamıyordu. Ne olduğunu kestiremediği bir hayatın içinde, tıpkı o izlediği yapraklar misali savruluyor gibiydi. Nefeslerinin sıklaştığını fark edince doğruldu. Elektronik bir cihazda sorun arayan teknisyen gibi vücudunun neden böyle hızlı soluduğunu anlamaya çalıştı. Düşünmek onu yoruyor muydu? Bu soruyu bile cevaplayamadan tekrar düşüncelerine yoğunlaştı...
Birden ürperdi. Hava iyice serinlemişti. Derince bir nefes alıp yerinden kalktı. Şehrin hızla akan akşam trafiğine daldı. Yürüyordu ama nereye gitmek istediğini kestiremiyordu. Yine aklına o yelkensiz gemiyi getirdi. Kendi kendine gülümsedi. Kararsızlık duygusunun sıkı bir fanatiği olarak gülmesi gerektiğini bile iki kere düşünmüştü. İki eliyle ceketine sımsıkı sarılarak rüzgarın onu dalgalandırmasını engellemek istedi ve hemen sonra müthiş bir düşünce ufukta parlayan bir şimşek gibi beyninde çaktı...
Yağmur henüz yeni yağmaya başlamıştı ki; o çoktan düşüncelerini terk edip ezbere bildiği bütün şarkıları söylemişti. Tekrar ve tekrar. Sokakların gittikçe tenhalaşması üzerine vaktin düşündüğünden çok geç olabileceği ihtimalini gözden geçirdi. "Keşke bir saatim olsaydı." dedi kendi kendine. Fakat bundan seneler önce zaman kavramı onu rahatsız ettiği için saat takmayı bırakmıştı. Sonra kendine teselli olarak "Yağmurdandır." dedi. "Yağmur yüzünden tenhadır bütün sokaklar..."
Gideceği yere varan yolunu uzattıkça, her bir kararsız düşünce daha uçup gidiyordu sanki kafasından. Eğer sonsuza dek yürüyebilseydim hiç düşünmem gerekmezdi diye düşündü. Sonra yürüme ihtimalini düşündü. Ve sonra bunları bile düşündüğünün farkına vardı ve yine gülümsedi kendine...
Nihayet sokağa girmişti. Şimdi adımlarını daha hızlı atıyordu. Birden durdu. Yaptığı şeyin doğruluğunu sorguladı. Kalbinin tüm hücrelerinin bunu yapması gerektiğini söylediklerini duydu. Yürümeye devam etti. Düşünürken yine zamanın çok geç olabileceği ihtimali aklına geldi. Birden korktu. Eğer gerçekten çok geç ise onu görmeyebilirdi. Karamsarlığın onu yaşlandırdığına inandığı için hemen bu düşünceyi beyninden sildi. Pencerenin önünde durdu, kafasını kaldırdı ve yağan yağmurun şiddetini artırmış olduğunu fark etti. Yağmur her zaman onun için özlemek demekti. Özlemek... Sonunda hissettiği duyguyu bulduğunu anladı...
Odanın ışığı yandı. Pencerede bir insan silueti belirdi. Şimdi kalbi yerinden çıkacaktı sanki. Perde o yelkensiz geminin yüzdüğü denizin dalgaları misali yavaşça yana kaydı. Uzağı çok iyi görememesine rağmen onu hemen tanıdı. Her akşam sıyırıp perdesini camının yıldızları izlerdi. Tıpkı ona yazdığı şiirde ondan istediği gibi. "Hâlâ seviyor muyum?" diye sordu kendine. Elini kalbinin üzerine koydu. Islaktı. Aradığı cevabı ona yağmur vermişti sanki: Sırılsıklam. Dudakları yavaşça bir kavis çizerken yine gülümsediğini fark etti. Sonra yüzündeki ifade dondu. Odanın ışığı birden sönmüştü. "Uyudu mu?" Bunu asla öğrenemezdi. Etrafında döndü ve yavaş yavaş karanlıkta kayboldu. Yüzündeki o sırıtkan ifade hâlâ geçmemişti. Geçmesini de istemiyor gibi gülümsemeye devam etti. Yağmurun ıslattığı toprak kokusu burnuna geldi. Artık tanıdık bir şeyler dönmeye başlamıştı beyninde. Sevmek ve özlemek...
Evine geldi. Yer karolarının ıslak olduğunu fark etti. Tam bunun sebebini düşünmeye başlayacakken kendisinden başka hiçbir şey olmadığını anlayabildi. Ceketinden damlayan sular ortalığı göle çevirmişti. Üzerini değiştirip yatağına uzandı. Kendini en rahat hissettiği şeyin üstüne. Elinde yine kalemi ve defteri vardı. Aynada yansımasını gördü. "Tanıdık bir şeyler daha" dedi. Akşamın başında yaşamış olduğu belirsizliği silmenin zaferini kaydetti defterine. Sonra sırt üstü uzandı ve...

Başa Dön