küa'yı oldukça çelimsiz buluyordum. etinin gergin bir utangaçlığı vardı. kemiklerinin mahremiyetini eleverdiğindendi bu. güneşli havaları sevmezdi küa. bir tülün ardındaymışçasına görünmenin utancından, telkari inceliğinin ortalığa dökülmesinden.
bu yüzden kış onun sevgili mevsimiydi. kenti baştan aşağıya sarsan soğuk rüzgarların önünde çelimsiz bedeninin savrulmasından şikayet etmezdi o vakit küa. ortak depremlerin yaydığı sakınma ve ürperme onun için farkedilmeyişin müstesna hafifliği demekti. ve küa kışın her halinin tadını çıkarırdı. üst üste giydiği kıyafetleri içinde gizlenmenin olağan şüphesinden uzaklaşmış olarak, herkese eşitlenmiş bir görünüm içinde, yelkenlerini rüzgara açan gemiler gibi yol alırdı kalabalığın denizlerinde. küa işte yaşıyorum derdi kendi kendine. bir tüy kadar hafif olmanın acısını bir kuş kadar hafif olmanın lütfuyla gidermenin mucizesiyle.
incelikten yoksun bakışlara aldırmadan ince bedenini gezintiye çıkarmış gibi hissederdi küa. şehri sanki ilk kez keşfediyormuş gibi kalbinin odalarına buyur ediyor ve her nesneyi, yaşayan ve ölü taklidi yapan her muzip kımıltısızlığı ayrımsız olarak. örneğin taştaki merhameti avuçlarının arasına alır, toprakla olan yakın akrabalığını düşünürdü uzun uzun. ilkbahar, yaz, sonbahar kış... bir mevsim tekerlemesiyle sekerek bir başka labirentine doğru yol alırdı küa.
yosunlu kaygan taş merdivenlerin denize inen cesaretine hayran olurdu küa. kendinden bir şeyler bulmanın sevinciyle saatlerce kalırdı sahilde, denizin som tenhalığına daha da sokularak... kentlilerin kalabalıklar halinde denize akın ettikeri yaz mevsimleri dışında nasıl da geri çekildiklerini topluca ve işte küa herkesin geri çekildiği bir günde geri gelmemiş miydi ? sadece gidişi olan günlere gelişin apansız neşesiyle dönen küa.
küa'yı oldukça çelimsiz bulduğumu söylemiştim sözün başında. yanından geçerken, olağan yürüyüşümün hızıyla bile sarsılacağından çekindiğimi de sonda söyleyerek. fakat geçen akşam cömert yağmurların yağdığı o akşam, eve dönerken küa'ya rastaladığım o parlak bıçak keskinliğindeki şimşeklerin yeryüzüne kastettiği o akşam; küanın sakin huzurlu gözaydınlığında kendi çelimsizliğimi ürpererk farkettiğimi itiraf edeyim. sarsılmış olmalıyım o an. öyle anımsıyorum.