Eşkenar dörtgenin kusursuzluğuna özenen
Kıskanç ve çığırtkan bir mide yanması
Bastırıyor dalgın bakışların uyaklı tik-taklarını...
Sadakat kanatlı bir güvercin
Sessizce bir şafak vakti
Bırakıp da gidemiyor özvatanını...
Hep uyanmak istiyor adam.
Ama hangi düşten uyanmalı?
Hangi düşe düşmeli onu bilmiyor...
Acılar saklıyor kitap aralarında
Yoksa acı
Zehri olmasın yavan bir hayatın?
Adam yasak bir meyve yiyip
Uykuya dalmış bir prensesi mi öpsün?
Yasak sürgünde mi ölsün?
Onu bilmiyor...
Yaşanmamış pişmanlığın
Aralık kapısının arifesinde durmuş
Kendi kırdığı aynanın
Kırıklarını ayıklıyor yüreğinden...
Sondan başa yazılmış mektuplar yolluyor kendine
İçinde küçük bir oğlan, oturmuş merakla
Gelen mektupların kanlı harflerini yalıyor...
Hayatın tadını kan sanıyor, çocuk işte!
Karşıda yalnız bir fener
Çaktıkça kendi yüreğini ısırıyor
Bir
İki
Üç...
Çaktıkça gözlerinden
Zehirli yılanlar boşalıyor
Bir
İki
Üç...
Çaktıkça adamın tenine
Keskin tırnaklarını batırıyor
Okumayı yeni öğrenmiş bir oğlan
"Koş Ali Koş!" yazan cümlesini kaybetmiş
Kırkbir derece bir ateş,
Telaşlı heceler sayıklıyor...
Bir
İki
Üç...
Ona kadar sayacağım, saklan!
Gördüm seni aşk!
Sobe!
Çık or'dan!