Doğduğumuz ev, mahallemiz, o sokaklar… Ve arkadaşlar aralarında kopuşlar. İş gailesi, mezuniyetler… Çeşitli nedenlerle ayrılışlar, çoluk, çocuğa karışarak yaşam, yaşamak telaşı. Eskilerin dediği “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” Evet bizler de güya unutmuş oluyorduk birbirimizi. Bizlerin kanat çırpma zaafı var elbette, ama daha çok bizleri kendine tutsak yapan ortamın günahı. ‘Gün aşımı’ kitabımı yazmaya karar verdiğim zaman onları düşünmüş, garip bir ürküntü içinde yüreğimin çaptığını hissetmiştim. Ebedi aleme göç edenimiz olduğunu biliyordum ama, bilmediklerim, duymadıklarım da varmış. Bunların başında Erdoğan, Muhittin Sev, Suat, Gültekin Alpay (At Yarışı Spikeri), Ağabeyi Yaşar Şükrü Alpay, Yeni Hâlde Turşucu Kemal ve Mehmet Çağlayan da vardı. Hepsinin mekânları cennet olsun. Kendilerine ulaştıklarım Adil Ağabey ve Muammer Gökmenler ( Telden taksi araba yaptığı için ‘Törtör Muammer), Rauf Yavuz Başer -Gençler Birliği Futbolcusu-, ‘Beşiktaş Jimnastik Kulübü alt yapısında, Nihat’ı yetiştiren). Kendilerine ulaşıp da rahatsız oldukları için anı alamadığım, Türk Sporuna çok emeği geçmiş Raşit Giray, Futbol camiasının yakından tanıdığı Güneş Spor Futbol takımının Başkanı Avni Bulduk, Oğlu Çetin’e ulaştığım da, hastanede olduğunu öğrendiğim, hastaneye ulaştığımda, komada bulduğum değerli arkadaşımız Can Akok.
Yaşar Şükrü Alpay ve diğerlerine.
Hatırlarsınız
Okul bahçemizi silme havuz yaptığımızı
Denizi görmek, İstanbul’u görmek özlemini
Yoktu aramızda ayrılık, ideoloji farkı
Siyasi partiler, devletle, vatandaşları gibi
Yollarımız ayrıldı
Sen bir cinsi latife takıldın,
Ben doğurucu, doğrucu anamın
Gecekondu bölgesinde,
Gecekondu olmayan evine
Burada yaşadım inanın
Duvar diplerinde
Yerel Yönetimlere,
Devlete adam akıllı yakınlaşmayı
Burada yaşadım
Vatandaşın, yerel yönetimlere
Yerel yönetimin
Devlete gebe kalışını
Bir bardak demlenmiş çayın,
Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırının,
Höpürdetilerek bir anda satıldığını
Burada yaşadım
Devletle iç içe olmayı
Burada yaşadım
Demokrasinin enine, boyuna koşarken,
Başıboşluğunu.
Can arkadaşım
Sen Beyoğlu semtinde
Yalancı olduğunu biraz geç fark ettiğin cenneti,
Ben rüyalarıma giren muson yağmurlarını yaşadım,
Her damlası çıkmayan mürekkeple yazılmış romanımı,
Büyük çatıların
Küçük çatılarda çöktüğünü
Tarih sayfaları üstüne çiselendiğini,
Eski sayfaları açtıran romanın,
Kişilerini özlediğim romanın,
Anılarıyla yaşadım her an.
Sen bir otel odasında ölmüşsün
Anladım bir değil, belki bin kez
Bin kez ölmüşsün
Ölmek uzaktan bir defa
Yaşamak, bunları duymak da yakından ölüm
Nasıl yaşarsan yaşa
Yirmi yedi Mayıs, on iki Mart,
On bir Eylül, yirmi sekiz Şubat
Yirmi sekiz Nisan’da ölüm tarihleri
Kim bilir bunları yaşayanlara sormalı
Ve kabul edişimize
Her kotardığın
Yazılar da bir bitiş,
Son nefeslerine yetişemediklerim
Kaçıncı biten zaman,
Ansızın, sessizce tükenen,
Canlarım, canlar, canın içinde can.