Karanlık bir odanın içinde savrulan duyguları anlatılması güç bir olayın içerisinde savrulan bir sandal gibi yol alıyordu meçhule, zindan denen karanlık ve soğuğa alışmış bedeni yalnızlık duygusunda kararmış soğumuş bir kül gibiydi.Esaret denen duygu özgürlüğü düşündüğünde ağlayan bir göz gibi davranıyordu ama o gözyaşlarını silerken ruhunu dindiremiyordu bir türlü.. saat sabahın ilk saatleriydi gökyüzü yavaş yavaş gözlerini açıyordu karanlık hala odanın içinde ordan oraya süzülüyordu,annesi tahta divanın üzerine kıvrılmış uykunun son demlerini yaşıyordu çünkü biraz sonra uyanacağını biliyordu.Ona baktığında kahır dolu bir hayatı görüyordu hep mutsuzluk hep korku,hep fakirlik,hep acı.....
Sabah yavaş yavaş ışık saçmaya başlamıştı bu fakiraneye,fakirane dediğim tek odası olan bir solunda eskimiş bir kanepe bir sağında evin çilekeş annesine ayrılmış tahta bir divan ha bide Ferit'in vakit geçirdiği küçük bir televizyon hepsi bu kadar.Evin içinde tek pencere vardı o da Ferit'in yattığı yerdeydi.Ferit'in belden altı tutmuyordu.Yani yatalaktı.20 yaşındaydı gözleri bir deniz kadar mavi,saçları kaskara ve gürdü.Yatalak olmasından dolayıda hayli kilo almıştı.Bu iyi beslenmekten değildi tabii ki Annesi yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı bu arada.Ferit ise çoktan uyanmış evin içinde kah karanlık düşler kah aydınlık düşler kuruyor kah gerçeğin en derinlerinde mucizeler arıyor kah en sığ deryalarda çırpınan sevdalı yüreğini arıyordu.
Annesi Gülseren hanım yıllarca yaşadığı sıkıntı,zorluk,ve çilelere rağmen matadordan onlarca ok darbesi almış bir boğa gibi hala yaşıyor ve yaşadığı hayatı karşısında zafer nidaları atan matadora rağmen hala ayakta duruyor, hala soluk alıyordu.Gözlerinde ışıldayan ışığın rengini hiç kimse söyleyemezdi bu kadının, çünkü muamma olan sorular hep bu kadının benliğinde gizlenmişti saklanmıştı, sorsanız dilinden çıkan en küçük harf kırıntıları ne kadar uzun yol almıştı düşüncesinden dudak ucuna kadar cevabı sessiz bir çığrış olacaktır hem bakışlarıyla hem de ruhundaki sessiz haliyle..