|
• İzEdebiyat > Deneme > Düşler |
141
|
|
|
|
...öyle geç kaldın ki kendine... |
|
142
|
|
|
|
Zamanla, alışır gider insan yalnızlığına..Gün dediğin nedir ki..Hangi şehir kucaklamaz ki, yaşamak istediğini sınırsızca.. Sırf unutulması için yaşanan zamansa aşk, yaka paça götürülen ve bu oyundan zamansız ihraç edilen kim öyleyse?.. /Hadi benim suçumdu |
|
143
|
|
|
|
Beni evcilleştiremeyeceksiniz..
Ben bütün yazdıklarımda Allah'ı ve kadını anlatacağım..Çok zaman ikisini de yok sayacağım hayatımda ve ne kadar uğraşsalar da bana varlıklarını ispat edemeyecekler..Varlıklarına ihtiyacım olduğunda ise onların ku |
|
144
|
|
|
|
(...Satırlarda sürünüyor gözlerim hala,hece hece yaşanmışlığın nirengi noktaları birbirine yakalanıp kenetlenirken...Ki,kopuk çığlıklar atmak yerine,ince-(s)uçlu kalemi saplayıp sözcüklere,uzun paralel çizgilerle sürmek yerinde...
Bu 'karayazı(n)'ın bataklığında gezinen,kıyılarda mekan tutan yığınla sözcüğün dünle bugünü denkleme çabasında...Her dilde arıyorum öykümü...)
|
|
145
|
|
|
|
Uzun uzun calan telefonuma cevap veren android bir sesti. O yine uzaklardaydi, anlamistim. Yeniden tek basina ciktigi o yolculuklardan birindeydi ruhu.... |
|
146
|
|
|
|
Her şey zamana dağılır. Ruhum içimde bayılır. Olur bazen, kendini bulursun, her daim umutlusun! Sevgiyle hüzünler seni bırakır. Dorukta sevgi, unutamazsın bu anı! Kurtuluşun nidaları, gerçeklikle yankılanır! Ruhun acıları, gerçeklerle dağılır!
|
|
147
|
|
|
|
Örümcek olma konusunda ciddiyim. İlginç bir deneyim olabilir. Sakarlara tavsiye edilmiyorsa benim için zorlayıcı olurdu. Sekiz bacağım bir pabuca girerdi sanırım. Bilmiyorum hiç örümcek olmadım. |
|
148
|
|
|
|
Hazan ve gece, hayatın hüznü aksettiren gri yanıdır. Bu zaman dilimlerinde hüzün nöbetleri belleğimizi çepeçevre kuşatır. Sonbahar hatıralara neşter vururken, gece; aydınlık ufuklardan göz kırpan umutların önüne perde olur. Söz sükûta teslim olur kızıl şafaklarda.
|
|
149
|
|
|
|
Gözlerimin içinden kopup gelen bir sabah uykususun. Yüzümün su görmemişliğinde, dudaklarımdaki çırpınan balıksın. Burnumdaki, deniz mağarasısın. Her nefes alışımda, içime dolan iyot kokususun. Gözlerimin açıklığında deniz dibi kumsalı, gözlerimin kapalılığında inci dolu sedeften saraysın. Sen masalları andıransın. Sen, bana masalları inandıransın. İnançsın, güvensin, vefasın ve merhametsin. İşte bu sözlerle başlar asıl masalllar. |
|
150
|
|
|
|
GÖRMEMEK İÇİN İÇİYORUM , FARKINDA OLMAMAK İÇİN , EVET KAÇIYORUM |
|
151
|
|
|
|
Serzenişlerimizin de kıyıda köşede kalmış mutlulukları olmalı ama. |
|
152
|
|
|
|
Of of... Ne güzel bir gün! İnsanın bir arabaya binip, kaçası geliyor; ama nereye? Tüm bahçeler gül dolu, lale dolu. Tüm şarkılar sevinç terennümlerinde... Şöyle akşamüstü kimse yokken, çırılçıplak denize girmek geliyor insanın içinden. Denizi kucaklamak, donsuz ve şortsuz bir balık gibi yüzesi geliyor insanın. Koşmak istiyor insan, çayır çimen. Sonra yumuşak bir yastığa baş koyar gibi, sevgilinin teninde rahatlamak istiyor insan. |
|
153
|
|
|
|
Büyük bir aşkı doyumsuzca yaşamak, güzel anları paylaşmak isterken; sınır şeridinde mayına basarak beklenmeyen patlama gibi bir durum... |
|
154
|
|
|
|
Yardım mı, ekmek mi, yoksa merhamet mi diledikleri bilinemeyen haykırışlar, belki de olası akıbetin korkusundandır. “Aiutilo per favore dio!" |
|
155
|
|
|
|
Rivayet odur ki, gökkuşağının yere değen ucunda bir altın para varmış… |
|
156
|
|
|
|
Ama nasıl olsa iz silinir,kopuk bir masal gibi dibe çöker gemiler,kıyamete bir deccal inmiş kimin umrunda...Her aşk için ayrı bir takvimin matematiğinin yapıldığı zamanlara inat Ait'siz,kimliksiz,kendine dönük,gereğinden fazla ölçüsüz,kopmuşuz hep bi'yerlerden...Doğmaktan korkulası,büyümekten utanılası,ufka dokun'maya çalınası...tırnaklarını geçirerek gri bulutlarımıza,siliniyor hayat...Hapsoluyor,hep soluyor tenoru umudun,yitip gitmiş süt dişlerinin ak'ı uçmuş beyazında...Ama sen dert etme çocukluğum;iz silinir,toprağın dibine batar tüm kan rengi yokluklar,yaşa ve unut...Bırak dağınık kalsın düşler,biz çoktan söktük gözlerimizi diktiğimiz yalandan...Ötesi yok...
|
|
157
|
|
|
|
Artık yüreğimde sakladığım duyguları gökyüzüne doğru savuruyorum... Savrulur, nehirlere karışır, denizlere ve okyanuslara ulaşır da sonsuz olur mu? Bilinmez...
Açık mavinin derinliklerinde, bir akşam üstü, yıldızları düşlemek ne zor! Bilmediğin bir şarkının nakaratından gökyüzüne doğru uzattığında ellerini, düğümlerin düğünü başlayacak, Aşk'ın varlığını işte o zaman sana Kainat haykıracak, istesen de istemesen de, sen Aşk'ı duyacaksın o zaman, inandıkça hakikat tohumları yeşerecek içinde. Hani Aşk o kadar uzaktı?
Heyecanın derinliklerinde, rahmani maneviyatın sonsuzluğunda düşlediğim maviliklerle düşdüşeyim... Karışıyorum denizin sesine içten içe, ufukta bekleyen bir dua gibi, yükseliyor ümitlerim, beklemiyor koşuyor, susmuyor haykırıyor, dolmuyor taşıyor hayallerim... Gitti yere kadar değil, daha ötelere zorluyorum şiirleri... Zamanı gelmeden gelen bir sevgili, bir de cenneti bekliyorum... Zamana değil, Aşk'a uyuyorum, düşten hakikate ulaşırız diye, bir sevdayı arıyorum...
|
|
158
|
|
|
|
Şimdi kan damlatıyorum pervazıma, gözlerimden aşağı beynimin derinliklerinden boşalan bir ruh ile kırmızıya boyuyorum çölümü. Elimde yokluğundan kalma kara bir namlu ile boşluklar yaratıyorum zihnimin içinde. Ya gelirsin yahut gelseydin, içimde çiçekler büyütürüm, ya gelmezsin yahut gelmedin; boşluğa bir kıvılcım atar giderim…
|
|
159
|
|
|
|
HERKESİN YÜREĞİNDE BİR DOĞUM LEKESİ VAR ASLINDA SÖBELEĞİDİ |
|
160
|
|
|
|
Bütün kandırmacalar bu ülkede çocuklukta başlıyor. Tüm gerçekler bir bir saklanıyor, gözardı ediliyor her nedense… Aklı ermeye başlarken, kurmaca dünyaların içine itiveriyoruz başta çocuklarımızı. Sonra ütopyalarla, tatlı yalanlarla aldatıyoruz hem kendimizi, hem yavrularımızı… Fakat insan büyüdükçe gerçeklere yaklaşıyor, yaklaştıkça da kaçıyor bu gerçeklerden. Şaşırıyoruz, beynimiz adeta dumura uğruyor ve bir çıkmazın dehlizinde buluyoruz kendimizi. Gerçekten, gerçekler masallara hiç mi hiç benzemiyor…
|
|
|
|